3. AV

68 2 2
                                    

Ya kendimi kaybediyordum ya da yeniden doğuyordum.

İçimde tarif edemeyeceğim bir mutluluk dalgası vardı. Dalgacıkları çatallı dilimin ucuna çarpıyordu. Fare savunmasız düşmüştü. Hem de tek bir hamlemle. O kadar çok hızlıydım, o kadar çok kararlıydım ki buna, ben bile çok şaşırmıştım. Bir şey sormak istedim.

"İyi misin?"

Yaptığım tek bir hamleden sonra hızla uzaklaştım ondan. Tek amacım onu durdurmak ve içimde ona karşı hissettiğim garip çekimi kendisine anlatabilmekti. Sadece bunu istemiştim. Sadece bunu. Boğuluyormuş gibiydi. Gözlerindeki canlılık kademe kademe azalıyordu. Bir süre onun yerde ki kıvranmalarını izledim. Küçük kuyruklu, pembe burunlu ve masum bakışlı fare bana bir şeyler söylemek istiyor gibiydi.

"Ne söyleyeceksin?"

"Bana yardım etmeni... İsteyecektim." Yassı, küçük delikli burnunun üzerine sıvı bir şey akmıştı. Üstelik gözlerinden yapabilmişti. Hayretler içerisindeydim.  "Sana yardım etmek isterdim ama sana zarar vermek de istemezdim. Üzgünüm." Ona kötü bir şey yaptığımın farkındaydım.

"Seni durdurmak istemiştim..."

Sırıttı. Ağzı kurumuştu. Yine de bakışlarındaki o ifadeyi değiştirmedi.

"Beni öldürerek mi?" İrkildim. Ölüm... Ölüm... Ölüm... Bana yabancı gelmiyordu. Hafızamı yoklamalıydım. Tabi ya! İlk var olduğum yer. Kardeşlerimin o kabuktan evrende mahsur kalıp yok oldukları zamandı, ama ya şimdi? Şimdiki evren farklıydı. Kısıtlamalar yoktu. Özgürce dolaştığım yeşil ve ferahlatıcı ot tanelerinin içinde bir mahsurdan çok gezgindim.

"Ben seni öldürmedim."

"Hayır," dedi. "Farkında değil misin? Aslında içindeki seni öldürdün, " dedi.

"Ben ne dediğimin farkındayım esas sen farkında değilsin."

"Ben ölüme yakınım sen değil, beni ısırdın." Konuyu kapatmak istiyordu.

"Ama ölmedin!" Ölüm kötü bir şeydi. Çoğu şeyi bilerek var olduğumu hazmettiğim gibi bunu da içgüdüsel olarak biliyordum.

"Siz Mambalar hep inatçıydınız..." Dedi. Beni, hatta bizi tanıyordu.

"Şimdi sıra bende. Ölümle yüzleşme vaktim geldi demek. " Yüzümdeki korkak ifadeye son kez baktı.

"Sen busun bense buyum." Güçlükle konuşuyordu. İlk cümleleri gibi keskin değildi tonlamaları.

"Kendinle yüzleş..."

Bu son sözleriydi. Yüzleşmek mi demişti o? Kendimle... "Hey!" Hareketsiz, öylece yatıyordu. Gözleri açıktı ama ifadesizdi. Onlarda hareket etmiyordu. "Cevap versene." Dilimi daha sık hareket ettiriyordum. Bir dışarı bir içeri bir dışarı ve son kez içeri... Bu sayamadığım kadar  sürede devam etti. Delirmiştim. Ben... Hayır, hayır kabul etmek istemiyordum. Bunu hiç düşünmeden yapmıştım. Üstelik yardım bile edememiştim. Benden ne isteyecekti. İsteyememişti bile. Ona karşı duyduğum güçlü çekimi hissediyordum. Daha da güçleniyordu. Yaklaştım ona. Dilimle ölümün tadına baktım. Bunu ben var etmiştim. İçime kıyın kıyın yaklaşan hislerle beraber tatlı başını da yaladım.

Lezzetliydi. İyi de neden? O, ölüydü. Üstelik ben öldürmüştüm. Bu kadar tatlı ve hoş gelmemesi gerekirdi.

"Kardeşim!" Diye bir yüksek sesli tıslama yükseldi çok yakınımdan. Boynunu yukarıya doğru kaldırdım. Bedenimi biraz daha yükselttim ve tanıdık tıslamanın sahibi, kardeşimi gördüm. Ağzında benimkine benzer bir fare vardı. Yarısı çoktan ağzının içindeydi.

"Bensiz şölen mi yapıyorsun?" Ağzındaki fare yüzünden tıslamaları boğuk boğuktu. "O ölü..." O da ölüydü. "Kardeşim neyi bekliyorsun, rengi de çok güzelmiş. Hemen tadına bakmalısın." Bedeninden kademe kademe geçen fareyi görüyordum. Korku ve heyecanı aynı anda aynı çerçevede de yaşıyordum. Çok mutluydu. Yüzünde pişmanlık aradım, yoktu. Ayaklarına gelene kadar sakin ve tadını çıkara çıkara onu yuttu.

Bense şaşkınlıktan sadece onu izleyebilmiştim.

Sonunda o fareyi tamamen yuttu. Bende kendi içimdeki benliğimi.

Uzaklaşmak istedim. Kuyruğumu sola çevirdim ve arkaya doğru hızlanarak döndüm.

Oradan, kendimden, beni ben yapan tabiatımdan kaçtım.

Birini öldürmüştüm.

Artık katildim.

Ölümgetirendim.

Ben, ben buydum.

Bir Mambaydım ve ilk ölümümü çağırmıştım.

🖤

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin