5. YUVA ve YEMEK

60 2 0
                                    

Bir mamba olmayı öğrenmek mamba olarak doğmaktan zordu.

Uyku yavaş yavaş bedenimi terk ediyordu. Kıvrılıp, kendi bedenime sarıldığım pozisyondan çıkmam gerekiyordu. Başımı yavaş ve dikkatli bir şekilde ağaç kavuğunun dışına çıkardım. Dilimle havanın tadına baktım. Biraz serindi. Yakınlarda tehlikeye rastlamadım ya da hareketli herhangi bir şeyin olup olmadığından emin olamadığımdan tekrardan kontrol ettim.

Sessizlik havanın içine karışmış onunla bir bütün olmuştu.

Yine de kardeşimi yoklamak istedim. O nasıldı. Kendi yaşam alanından memnun muydu? Değiştirmek ister miydi? Ah Zaşa... Onu çok kısa sürede benimsemiştim. O kadar zıt ve bağımsızdık ki. Bu zıtlık beni çok şaşırmıştı. Bana nazaran oldukça rahattı ve çoğu şeyi akışa bırakabilmeyi becerebiliyordu. Benimse kuyruğum sivri dilime dolanıyordu. Heyecandan.

Üstelik bir türlü gözümün önünden gitmeyen manzara... Onun o fareleri yediği, yuttuğu zaman... Ne yaparsam yapayım hafızamdan çıkmıyordu. Karnım açtı. Hiçbir şey yememiştim ama yine de tabiatıma direniyordum.

Bir yanım vahşiydi ve ben bunu istemeden de olsa artık benimsemiştim. Bir yanımsa bu yönüme karşı çıkıyordu. Ölüm ve öldürmek. İkisi de aynı yolda birleşiyordu ancak farklıydı. Kardeşim Zaşa fikirlerime çok gülmüştü. Ona öldürmek istemediğimi söylemiştim. Haklı olarak nasıl besleneceğimi sordu. Sessiz kaldığımdaysa fikirlerimin saçma olduğunu, bir mambanın mamba gibi olması gerektiğini dile getirmişti.

Ben mamba gibi olmak istiyor muydum? Bunu bana sormuyordu. Neden kendimi seçemiyordum. Benliğime söz geçirmek çok zorlayıcıydı. Biliyordum ki yine aynısı olsa içgüdülerime söz geçiremeyecektim. Kafa karışıklığımdan tiksinerek kardeşimin yaşadığı kavuğa süründüm.

"Zaşa?" Ağacın pürüzlü kısmına başımı yasladım ve göğe doğru yükseldim. Bedenimi çizen ağacın ve başımı yalayan yeşil yapraklarının gıdıklayıcı hissine kulak verdim. Doğa bizi içinde büyütüyordu.

"İçeride misin?" Küçük de olsa bir tıslama bekledim. Yanıtsızdı. Acaba dışarıda olabilir miydi? Bana uyumak için kendi yuvasına döndüğünde sabah buluşmak istediğini söylemişti. Böyle yapması hiç normal değildi.

"Zaşa!"

Gerginliği hissediyordum. Soluma sağıma ve çarprazımda kalan küçük taşların yoğun olduğu, ağaçların sıklaştığı bölgeye doğru bağırdım. "Neredesin, Zaşa!"

"Buradayım!" Baktığım yöndeydi. Kuyruğumu kıvırdım. Vücuduma doğru çektim sonra kendimi geri bıraktım. Kardeşim hızla yanıma doğru geliyordu. Vücudunda ilk fark ettiğim parlayan zeytin yeşiline çalan teninin üzerindeki kırmızı, benek benek lekelerdi.

Sonra bir şeyi arkasından sürüklemeye başladı.

Bir avı.

Bir sorun vardı hemde çok büyük bir sorun. Kendimi geriye çekmek istiyordum fakat vücudum buna izin vermiyordu. Geriye, ileriye, geriye, geriye ve üç kez ileriye sürünme... Durmalıydım. Hem de hemen. "Sana bir hediye getirdim kardeşim..." İşimi hiç kolaylaştırmıyordı. Aksine zorlaştırmak için elinden geleni yaptığı belliydi.

"Niye böyle yapıyorsun?!"

Ağzına almış olduğu avdan kırmızı kan damlıyor yeri boyuyordu. Tıpkı önceki avlar gibi...

"Farkında mısın öleceksin Zika! Çok zayıf düştün, direnme artık kendine! Bu inadını bırak! Direnme artık." Bu inat kelimesiyle özetlenebilecek bir durum muydu? Hiç sanmıyordum. Homurtuyla kısık bir sesle tısladım. O bunu da görmüştü.

"Şimdi bunu yiyeceksin."

Yere koyduğu kanlı avı ağzına aldı.

"Asla." Geriye doğru bir hamlede bulundum, o'ysa üzerime doğru.

"Zika, o kadar lezzetli ki! Bir tadına baksan asla bırakmak istemeyeceksin..."  Ağzındaki avla bu kadar düzgün konuşuyor olması mucizeydi.

Onun bedeniyle beraber avın o leziz kokusu da bana yaklaşıyordu. İstemedim. Hem de hiç. Burnumun dibindeydi. Kafam karışıktı. Vücudum onu çok istiyor hatta onun için çıldırıyordu.

Kendine engel olamadım. Bunu çok istedim ama yapamadım.

O fareyi yuttum.

Hem de tek hamlede.

Artık kanın ılık, etin leziz tadını almıştım ve bu hiç iyi olmamıştı.

🖤

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin