22. ESİR

26 2 3
                                        

Kendimle bu kadar çok kavga etmemiştim. Kuyruğum hiç bu kadar yıpranmamıştı. Neler görüyordum ben böyle! Sarı bana benzeyen bir varlık... Gözlerimiz onu tutan ince kabuğun arkasından birbirine tutunduktan sonra bana halsizce seslenmeye çalıştı. Diliyle açık renkli ağzının dış yüzeyini ıslattı, o bile bir süre işe yaramamış olsa gerek ki, çabalamasını sürdürmeye devam etti. 

"Sen de kimsin?" dedi. Bu soruyu ben de ona soracaktım. "Ben Zika," dedim kısaca, kendimi daha nasıl uzun anlatabilirdim ki zaten. "Sen kimsin? Burası neresi biliyor musun?" Baygın yatan kardeşimi gösterdim, dilimin hızlı hareketlerini takip ediliyordu. "Ben Enco, bizleri kullandıkları yerleşim yerlerindeyiz. Birbirimize ne kadar benziyoruz öyle değil mi? Bahse girerim kuzeyden geldin, ben güneyden geliyorum..." 

Kuzey, güney? Nereden bahsediyordu hiçbir fikrim yoktu. Tek endişem kardeşimdi ancak öğrenmem gereken çok şey olduğunun farkındaydım. Enco çok bilgili duruyordu. Sarı kafasının üzerinde teninden daha açık iki tane noktacık vardı, benim tenime tezat kuyruğuna kadar açık rengiyle sarılıklar inmişti. Teninin rengi ağacın yapraklarına benziyordu, tek fark parlaklığıydı. "Bahsettiğin yerleşim yerine bizi neden getirdiler daha fazla açıklamaya ihtiyacım var buraya daha önce hiç gelmedim, gördüğüm hiçbir yer benzemiyor. Kardeşim, ona bir şeyler yapmışlar... Sonsuzluğa karılıp karışmadığından emin değilim. Ya geldiğimiz yere geri gitmişse? Bu benim suçum olur... Lütfen, lütfen bana yardımcı ol. Bak, bizi izliyorlar hâlâ biz onlara ne yaptık? Bizden ne istiyorlar... Dillerini bir çözebilsem, onlara yalvarabilirim Enrico, çok fazla yalvarırım..." 

"Zika, kardeşinin özünü kullanmak için bir yere götürdüler tıpkı beni götürdükleri gibi; seni de götürecekler. Fazla çabalamış olmalı bu yüzden birkaç kez başarısız olmuş, fazla salgı üretmiş. Biliyorsun salgılarımızla avımızı öldürdüğümüzde bedenimizde ağır bir yorgunluk hissederiz..." Ne söylese söylesin başımı sallıyordum, bana, tepkilerime bakmaya devam ettiler. Birbirlerine seslenmiyorlardı sadece bana bakıyorlardı. 

"Korkacağın bir durum yok, bu insanlar istediklerini yaptıktan sonra seni üzmezler..." 

"İnsan mı o da ne?" Sorum üzerine acıyla tısladı. Ağlama isteği damağıma kadar yükseldi, kendimi güçlükle durdurdum, hayır, Zaşa'yı düşünmeliydim. 

"Gördüğüm en kötü varlık insan Zika ve biz onların ellerine düştük üzgünüm..." 

"İnsan demek böyle oluyor, hepsi birbirinden farklı. Anlamı bile farklı bakan gözler, baştan aşağıya değişik boyutta bedenler... Çok değişikler Enco." İçinde durduğu yerin sonuna geldi. Teni o sert yerle bir bütün oldu. Daha çok parlıyordu. "Biz aynı aileden ancak farklı annelerin çocuklarıyız Zika. Seni burada benden başka kimse anlayamaz. Canını yakmaya çalışırlarsa saldır onun dışında sakince bekle anlaştık mı? Bu tür karşılaştığımız hiçbir türe benzemiyor. Çok acımasızlar, bizden bile acımasızlar. Biz güçlüyüz ancak tek bir kişiyle mücadele etmiyoruz bunlardan çok fazla var, hiçbir ava benzemiyorlar." 

"Neden kaçmaya çalışmadın? Seni de kullanmışlar, daha ne kadar tahammül edeceksin?" Sıkıntıyla tısladı, ofluyordu. "Denemedim mi sanıyorsun sen?" Sinirlenmişti oysa sinirlenmesi için değil bilmek istediğim için sormuştum. Bana ne olursa olsun sakin kalmamı tembihlemişti. Bunun başka bir amacı olabilirdi. "Beni her defasında yakalayıp uyuşturdular, yok olduğumu sandığım her an acılar içinde uyandım..." Sarı gözleri kısıldıkça kısıldı, kendimi o gözlerin içinde görür gibi oldum ama mesafe vardı. 

"Kolay değildi tek başınaydım, senin yanında bir kardeşin var benim kimsem yok burada. Şimdi An, Re var..." 

"Onlar kim? Bizden biri mi?" Başını salladı. "Evet, benden sonra buraya geldiler. Annelerimiz aynı değil ama kanımız aynı..." 

"Örnekleri aldınız mı Hawkie?" İnsan denilen varlıklar yeniden iletişim haline geçmişlerdi. Biri sarı diğeri tıpkı bizim gibi siyah uzuvlara sahipti. Gözlerinin üzerinde uzun kafalarını kaplıyordu. Bu şekilde onları ayırabilmeyi düşünmüştüm. 

"Sona kalan bu ufaklık oldu, ha?" 

"Aynen abi, şunu da test edelim çok yoruldum çok zorluk çıkardılar." 

Bana doğru uzuvlarıyla hareket etmek istediklerini anladığımda tıslamaya başladım. "Hey, sakin ol. Sana zarar vermeyeceğiz biraz iş birliği yapmalısın..." Ne aptal yaratıktı şu insan anlaşamayacağımızı bile bile benimle iletişime geçmek istiyordu. Daha çok tısladım, çığlıklarımla onları korkutmalıydım. Zaşa en çok onun için direnmeliyidm. Enco'nun dediği gibi acılar içinde uyandığında benim yüzüme bile bakmak istemeyecekti. 

"Hadi bakalım gidiyoruz, mambacık..." 

"Dediğimi unutma!" Enco duymam için ben ayrılırken defalarca kez bağırdı. 

Gidiyorduk, canım yanacak mıydı? 

İnsan... 

Sen gördüğüm en garip varlıksın. 

🐍

Zika sevgili yılanım dediklerine yüzde yüz katıyorum. Daha başına neler neler gelecek... 

-Sizi seven,

-Simoş.  

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin