7. KAYBOLMAK

50 2 1
                                    

İçinde süründüğüm bu evrenin bilinmeyen sırları vardı.

"Daha ne kadar ilerleyeceğiz?" Taş, ot ve bitkilerin içinde gidiyorduk. Şimdiye kadar ki gözlemlerime kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Her şey sıradandı. Yenilik, beni  şaşırtacak herhangi farklı bir şey görememiştim.

"Beklediğim bir şey değildi benim de." Demek o da benimle aynı fikirdeydi. "Bu kadar süre boyunca yalnız seyahat edeceğimizi beklemiyordum." 

"Zaşa..." Yanından sıyrıldım, ileride gözümle tam olarak seçemediğim garip bir şeyler gördüm. "Şu ne?" Büyük sıvı bir kütleydi. Canlı mıydı? Canlı olan hiçbir şeyin bu denli büyük yer kapladığını görmemiştim. Biraz daha ısrarcı olmakta kara kıldım. "Sen biliyor musun?" Zişa'nın bazen bana cevap vermemesinden nefret ediyordum. Bilerek yapıyordu. "Beni cevapsız bırakmandan hiç hoşlanmıyorum!" Kafasını çevirdi. 

"Bazen susman gerekiyor ve sen durmadan soru soruyorsun. Bu çok rahatsızlık verici." Bu ona dayanılamayacak boyutlarda sıkıntı veriyorsa bana söylemeliydi. Kardeştik biz. Kardeşlik yakın olmak demek değil miydi? "Bana söylemeliydin." Sesim kalınlıktan inceye, kısık bir tıslamaya evrilmişti. "Kardeşlik bu olmamalı." Daha fazla devam ettirmedim. Arada bir sorularımdan sıkıldığını belirtiyordu ama bu kadar nefret edeceğini beklememiştim. 

Hayal kırıklığıyla da böyle tanışmış oldum. Çok bayat bir tadı vardı. 

"Zika." Onu duymazdan geldim. Bu sefer onu kolayca affetmek yoktu. "Seni duymuyorum. Daha fazla tıslayıp rahatsızlık verme." Sert miydim? Evet. Bunu kendisi elde etmişti. Soru sormak kötü bir şey değildi. 

"Zika!" Yanından hızla geçip gitmiştim. Bir süre ondan uzak kalmalıydım. Bazı şeyleri sorgulamak istemiştim. İçimdeki meraklı mambanın bu düşüncelerden memnun kaldığını biliyordum. 

"Fazla uzaklaşma suya düşeceksin!" Su mu? Demek gördüğüm o şey suydu. Gökyüzü gibiydi. Aynı renkteydi. Yansıması su denilen şeye düşüyordu. O, çok ama çok farklıydı. Çevresini otlar kapamıştı. Tıpkı korkak bir fareye benziyordu. O da birinden mi saklanmak istiyordu? Havaya doğru tısladım. Kokusu ya da cazip gelen herhangi bir şeyi var mıydı? Tehdit edici? Sadece ferahlatıcı bir his duyumsamıştım. 

"Sakın!" Su denilen şeye girmek için hareketlendiğimde kafama sert bir darbe alarak kenara ittirildim. "Ne yaptığını sanıyorsun!" 

"Senin yapmadığını yapıyorum! Bana karışamazsın!" Ben özgür bir mambaydım. İstediğimi yapabilirdim ve bu onu kesinlikle ilgilendirmiyordu. Üstüne üstlük aramız da kötüyken. "O suya girdiğinde sağ mı kalacaksın sanıyorsun aptal! Senin baş edemeyeceğin kadar tehlikeli! Üstelik içinde kıvrıldıkça kaybolacaksın. Seni aptal şey ne kadar sorumsuzsun!"

"Senin bilip de anlatmadıklarını öğrenmeye çalışıyorum diye mi aptal oldum!" Saldırmak üzereydim. Dilimin sinirden şişmişti ve içimde gerilen damarlar rahatlamak için kasılmıştı.

"Aptallığın bilmediğin şeylere körü körüne yaklaşman. Sana zarar verip vermeyeceğini bile bilmiyorsun..." Kafasını şiddetle sallıyordu. 

"Sorduğumda aptal oluyorum sormadığımda da başına buyruk... Söylesene derdin ne senin! Beni istemiyorsan söylemeliydin!" Bakışlarım bulanıklaşmaya başladı. Ne oluyordu bana? Kötü, çok kötü bir his boğazımı yarmış, orada bir yara açmıştı.

"Seni istemesem bu kadar çaba gösterir miyim sanıyorsun? Bu düşünceleri kafandan at!" 

"Daha fazla konuşmak istemiyorum..." Yanından geçecekken beni durdurdu. Onu aşmaya çalışırım. Buna izin vermedi. "Nereye gidiyorsun?" Bilmiyor muydu?  Başka nereye gidebilirdim ki? "Evime." Çevreye baktı. Yutkundu. Sivri dili boğazının içinde şişkinlik yaratmıştı.  

"Şey... Nasıl gitmeyi düşünüyorsun?" Etrafıma baktım. Sağ taraftan gelmiştim. Oradan dönmeliydim ama sol tarafta olabilirdi. Bir an için emin olamamıştım. Başım bir sağa bir sola doğru dönüyordum. 

"Nereden gelmiştim ben..." Göğsüm havaya attığım dil darbeleriyle kalkıp iniyordu. Telaşlıydım. 

"Sanırım kaybolduk kardeşim." Dedi, nokta koyarcasına. İşte şimdi korkmanın sırasıydı. 

🖤

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin