Toprak, çalılıklar, kayalar ve renkli taşlar...
Süründüğüm toprağın bir kokusu, rengi, anlatmak istedikleri vardı. Bazı yerlerde koyu bir renge bürünmüştü ve soğuk vücuduma yapışıyor, kuruyup çatlaklar bırakarak bedenimden düşüyordu. Bazı taşlar çok keskindi, siyah olanlardan uzak durmam gerekiyordu bunu öğrenmiştim. Sarı ve beyaz taşlar yumuşaktı ve bedenime değdiklerinde ısındığımı hissetmiştim, bu nedensizce çok tatmin ediciydi.Zaşa'nın beni arkadan takip ettiğini biliyordum. Çatallı dilinden uzun süredir ses soluk duymuyordum. Sessizliğinden korkmalı mıydım? Ansızın durdum, bu onu afallatmıştı ve bedenime toslaması uzun sürmedi. "Dalgınsın," diye tısladım, dalgın olmak ne demek, nereden bildiğimi bilmeden. Aslında o kabuğu çatlattıktan sonra çoğu şeyi öğrenmeden bildiğimi, bedenim ve zihnimin tereddüt etmeden ihtiyacım olduğu zaman harekete geçtiğini fark ediyordum.
"Düşünmem gerekiyor," dedi.
"Neden?" Kaşınmaya başlayan sırtımı keskin, renksiz, soluk bir taşa yasladım ve kaşıntısı geçsin diye biraz sürtündüm.
"Olanlar daha başlangıçtı, değil mi?" diye kapalı bir yanıt verdi bana ama ben ne demek istediğini anlamıştım. Ölümün bizim için bir başlangıç olup olmadığını merak ediyordu ve merakında samimiydi. Kocaman gözlerini kısıp kaşıdığım bedenimi abluka altına aldı. "Cevabını bekliyorum, bilsem de."
"Kendimi tutamadığım için üzgün değilim." Kaşıntı hafiflemişti yine de hissiyatı geçmedi. Bir süre sonra umuyorum ki geçerdi. "Sana zarar verdiklerinde nasıl hissettim bilemezsin, diğer kardeşlerime ne olduğunu, başlarına ne geldiğini bilmiyorum, yanımda sen varsın ve yanımda olduğun sürece senin için elimden ne gelirse yaparım..."
"Kardeşlerimiz... Onlar benim de kardeşimdi ama ne var biliyor musun?" bulunduğum yere hangi an geldiğini anlayamadım, "... bizi takip etmeyerek kardeşliğimizi reddettiler. Bizi reddettiler. Yalnız kaldığımız için savunmasız görünüyoruz, Zika."
Zaşa'nın bunca zaman düşündüğü şeyler bunlardı demek ki. Bana göre yanlıştı, onların saldırmalarının sebebini iki mambayken güçsüz görünmemize bağlıyordu. "Bize bu yüzden mi saldırdıklarını düşünüyorsun?" Dürüstçe yanıtladı. "Evet." Kesinlikle yanlış bir yolda sürünüyordu. "Bizi tanımıyorlardı ve bizden sonra doğdu çoğu, bunu biliyorsun. Bizi istememeleri bilinçsiz olabilir, herkes o an çok heyecanlıydı. Hem bilinçli olarak bizi kardeşleri görmek istemeyebilirler. Bu onların hakkı," dedim, biraz benden uzaklaşmıştı bedeni.
"Güçsüz olsaydık yaşayan biz olmazdık. Şu an tıslayabiliyorsan, bana hâlâ bakabiliyorsan bu güçsüz olmadığımız içindir."
Zaşa'yı ne kadar tatmin etmiştim bilemiyordum. "Belki bir daha hiç karşılaşmayacağımız mambalar için bu şekilde canını sıkmaya değer mi kardeşim?" Evrenin ne kadar büyük olduğunu biliyordum, gezdiğimiz yerlerden çok daha fazlasını göreceğimizi, orada anılar bırakacağımızı. Bir ihtimal karşılaşabilirdik, yuvadan kaç sürünme mesafesi uzakta olduğumuzu, hatta çok uzakta olduğumuzu hesaba katmış olmama rağmen. Belki olurdu.
Biraz daha büyümüş olduğumuzda daha iyi anlayabilirdik birbirimizi, bağımızın ne olduğunu sorgulardık.
Zaşa gibi derin bir öfke beslemiyordum kardeşlerime, onları anlamak isteyen yanımın sesi öfkelenmemi isteyen mambadan çok daha güçlü yankılanıyordu.
İhtimalleri düşünüyordum.
"Canımı sıkmıyorum, senin kadar yumuşak bakamıyorum" Buna kendisi de emindim ki inanmıyordu. Başını sağa sola sallarken çatallı dili öfkesinden bir ileri bir geri sallanıyordu ve dediklerine inanmamı bekliyordu.
"Bir gün onlarla karşılaşacağız," dedim. Olmasını isteyerek.
"İmkânsız, uzaktayız." Fikirlerimiz birdi bu konuda ancak benim umudum vardı, bu yeni, canlı, hayat veren hissiyatı sevmiştim. Buna tutundum.
"Hiçbir şey imkânsız değildir, kardeşim. Bak, o tüy yumakları için bizim yaşamamız imkânsızdı asıl. Şimdiyse görüyorsun, biz imkânsızı başardık..."
"Güçlü görünmedikten sonra ne anlamı var, Zika."
"Gerçekten güçlü görünmek bu kadar mı önemli? Görünmemiz değil öyle olmamız önemli. Kardeşlerimizi güçlü olmak için istiyorsun, kardeşlerimiz olduğu için değil. Söylesene onlardan ne farkın kaldı o zaman? Kötülük kötülüktür. O kurtlar bizi güçsüz olduğumuz için değil, öyle görmek istedikleri için gördüler. Kardeşlerimiz olsaydı bir şey değişmeyecekti. Yine de saldıracaklardı."
Zaşa dilini damağının içinde döndürdü durdu, bir şey söylesin istiyordum.
Sarı yapraklı çiçeklerin arasına sürünmeyi ve bana arkasını dönmeyi tercih ettiğinde yerimde kıpırdayamıyordum.
İlk kez anlaşamamıştık, tıpkı gittiğimiz yol gibi farklı topraklarda sürünüyorduk.
Yeni bir duyguyu daha öğrenmiştim: Hayal kırıklığı.
Bu, kalbimde derin bir acı bırakmıştı ve damağımı kurutuyordu. Sessizleşen soğuk kalbimin bedenimde yankılattığı gümbürtüyü dinledim.
Kalbimdeki mamba uzağımda kaldı, ben uzun bir süre büyüttüğüm koca gözlerimle kardeşimin toprakta sürünüp durmasını izlemekten başka bir şey yapamadım.
🐍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MAMBA
Short StoryBir Mamba'nın doğuş, yaşayış ve varoluşunun mücadelesi. "Bir hayatı yaşamak yalnızca insanoğluna ait değildir." Otobiyografi. Tüm hakları göğüs kafesimin içinde saklıdır.