27. GERÇEK BİR MAMBA

21 2 9
                                    

İnsanları görmeden önce nefret etmenin ne demek olduğunu bilmiyordum.

Şimdiyse öğrenmiştim, nefret etmenin çatallı dilimden daha sivri olduğunu; o duygunun acısını tüm bedenimde hissetmenin ne denli aciz bıraktığını...

"00435354 ve 00334354 numaralı denekleri buldum, fazla uzaklaşmamışlar."

Elinde daha önce görmediğim türden bir şeyi üzerimize tuttu, o onu koruyor muydu? Oysa biz mambalar korkutuğumuzda sadece kendimizden destek almayı bilirdik. Başka herhangi bir şeyden değil. Pençelerinin içinde tutmuş, hareket ettiğimizde onu da hareket ettirecekti. Bu ihtimalin sonunda başımıza ne gelir bilmiyordum, büyük olasılıkla bizden daha güçlü olmalıydı. Yaralanırdık.

İnsanlar ne kadar korkaklardı. Kendi koca cüsselerine güvenmiyor pençelerinin arasına sıkıştırdıkları küçük, kaba aletlerine güvenerek bizimle boy ölçüşmeye kalkıyordu.

Ben Zaşa'nın bir adım önünde durdum. O tehtit içermeyen herhangi bir atılıma karşılık bile saldırıya geçebilirdi ben ise daha sakin ve aklı başında olandım, gerçek bir tehtit algıladığımda saldıracak ve bizi riske atmayacaktım.

"Ne olur izin ver şu alçak insanın eriline saldırayım!"

"Sakin ol!" İnsan arkama dönmemle bana saldırmıştı böylece Zaşa'yı sakinleştirme çabam boşuna sonuçlandı.

"Sen benim kardeşime zarar verdin!" Daha önce görmediğim bir çeviklikle vücudunu büktü ve aciz insanın ses çıkaran organına kadar kendini uzattı, nefesi içine çektiği o yere çatallı dilinden zehrini salıverdi.

"Hayır, tanrım! Böyle ölemem, ölemem, öle..."

Bu ilk öldürdüğümüz insanın duyduğumuz son sesiydi.

Tek bir çığlıkla yeri boyladı.

İnsanlar güçsüz, korkak, acizlerdi ve öldüklerinde capcanlı bakan ifadeleri donmuş; ölü farelere benziyorlardı. İnsan erilinin ses çıkaran organı büzülmüş, bize bakan incecik gözleri tek bir noktaya odaklanmıştı. Vücudu Zaşa'nın temasından sonra sonsuzluktan kaçabilmek için çırpınmış fakat nihai sonuna engel olamamıştı.

Arkamızda bıraktığımız leşlerin sadece ilkiydi. "Bunu ödeyecekti er ya da geç." Boynunu büktüğü yüzünde uzun zamandır görmediğim o tatmin olmuşluğun izleri sivri diliyle yalandığı kan dolu yüzünde parladı parladı ve en sonunda yüzünü temizlediğinde huzurlu iç geçirmesinde kayboldu.

"Şimdi gerçekten kime musallat olduklarını görecekler."

"Kanının tadı nasıl Zaşa?"

"Berbat, acımsı aynı zamanda kokusuz." Tiksintiyle fısıldamıştı.

"Doğaya açılan kapıları nerede bunların? Her alanlarını ayırmayı çok iyi biliyorlar, sadece kendi yuvaları için mi geçerli?"

"Sanmıyorum," hız kesmeden ve nefeslenmeden devam etti. Yan yana sürünmemiz adına bana uyum sağlamak için yavaşladı. Ben ona göre (çoğu zaman) biraz yavaş kalıyordum. "Şimdi şuradan geçeceğiz."

Onlar bıraktığımız leşi yeni görmüş olmalılar ki sessizlik içindeki insanlardan yüksek sesler duyuluyordu.

"Tom olamaz, hayır, hayır!"

"Ölmüş mü? Öldü mü doğruyu söyle Angel..."

"Panzehir için çok mu geç, hı, nabzını kontrol et Blue..."

"Çok hayvansever biriydi... Bir yılan tarafından öleceğini kim tahmin ederdi..."

"... kes çeneni!"

İnce, kalın, kalın ve ince... Sesler tıpkı doğa annenin sarmaşıkları gibi birbirine dolanıyor garip bir ahenkle bize kadar ulaşıyordu. Dilleri çok farklıydı ancak hoş geliyordu bir yandan.

"Şu kapı açık gördün mü?"

Söylediği yere kıvrılıp geçmemiz kolay olmayacaktı. Kapı denilen mekanlarını birbirinden ayıran o şey çok az izin veriyordu. Bedenimiz bu aylarda hızlı gelişim görterdiğinden daha cüsseliydi, o aralıksa küçüktü.

Yine de denemeliydik.

Bizim peşimize düşmeleri uzun vakitlerini almazdı. Yaşadıkları kaybın acısı eklendiğinden bizden intikam almak isteyeceklerdi.

Zaşa o aralığa kendini sıkıştırdı. "Olacak, ittir beni, ıh..." Ikınmaya başladı. "Hadi, Zika. Biraz daha sert ittir!" Başını yeniden oraya soktu. Onu olağanca gücümle ittim, zeminin kayganlığı sayesinde bunu başarabilmiştim. Tenimiz bize büyük kolaylıktı.

"Gördüm Zika, bak!"

Gördüğü: Özgürlüktü. Bizim özgürlüğümüzdü.

Alanın içinde başka bir kapıydı. Bu süründüğümüz zeminde değil, daha yukarısında bir yere bağlanmış malzemelerinin arasındaydı. Onu saklamak mı istemişlerdi? İnce, uçan kanatlıgillerin tüylerine benzeyen ancak onun kadar ipeksi yapıya sahip olmayan garip bir şeydi.

"Takip et, hızlı ol Zika."

Kurtuluşumuzun yeni bir esaretin başlangıcı olmadan doğanın bizi yeniden kucaklamasına izin verdik.

Kabuğumu sonsuzluğa gitmeden önce bir kez çatlatma hakkına sahiptim diyordum ancak ikinci kez çatlatmış gibi merak ve heyecanlıydım.

Bu yeni bir başlangıçtı.

İnsanları tanımak ve tanımamak bu bizim yeni başlangıcımız için miladımızdı.

Toprak serindi, kucaklayıcıydı, gerçekti ve tamamen bizimdi.

🐍

****
*Öldü ya la adam asdsaasfsgjhgjh

Sen insanları tanıyorum sandım ama insanlar öyle kolay kolay sizi bırakmaz be Zikam...
Gelecek bölümlerde görüşmek üzere, hoşça kalın.

*Çevrenizdeki iki ayaklı yılanlar tarafından sokulmamaya dikkat edinsfsdfsdfdsfg

*Sizi seven, sevecek olan:

Simonuz.

😜

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin