Küçük bir ağacın kavuğunda saatlerdir uyuyorduk. Zaşa'nın peşinden gidip gitmeme konusunda tereddütlerim vardı ama kardeşimden çok uzakta kalmak istemiyordum. Bana kırgındı ancak halledebilirdik. Kardeşler her zaman aynı fikirde olmayabilirdi. Fikirlerimiz uymadığında orta yolu bulmayı öğrenmek zorundaydık, öteki türlüsünü düşünmek istemiyordum.
"Zaşa, kalk artık akşam oldu." Doğduğum andan itibaren hissedip özümsediğim şeylerden biriyse süründüğüm evrenin kendine has özelliklerine uyum sağlamayı öğrendiğimdi.
Gündüz vakti sıcaktı hava. Bazen dayanamıyordum. Sıcaklıktan kaçmak isterken nereye sürünsem bedenime bulaşıyordu ve beklemem gerekiyordu. Az biraz beklediğimde hava kararıyordu, ışıklar yavaş yavaş tıpkı bir çiçeğin yaprakları gibi önce havada aydınlanıyor ardından yavaş yavaş kapanıp geceyi çağırıyordu. Her şey o kadar canlıydı ki gündüzleri, gece gökyüzünde karanlığı doğurduğunda renksizlik ve soğukluğa şaşırmadan edemiyordum. Toprak, su, hava bitkiler her biri değişiyordu.
Bazı topraklar daha soğuk ve koyuydu, bazıları daha sıcak kırmızı rengindeydi. Üstünde kendini toprağa bağlamış bitkilerin de değiştiğini görüyordum.
Zaşa uzandığı kavuktan çıkmak için sürünmeye yeltendi, önüne kıvrılıp durdurdum onu.
"Geçmeme izin vermelisin," diye söylendi.
"Vermiyorum. Konuşacağız."
"Konuşacak bir şeyimiz yok," inadı hâlâ yerinde sayıyordu.
"Sorunumuzu halletmiş değiliz, beni dinlemelisin."
Solgun yüzünü kaldırdı, kendimi simsiyah gözlerinin içinde gördüm. "Bu konuda anlaşabileceğimizi sanmıyorum. Uzatmamız anlamsız olur."
"Bak bana, ben senin kardeşin değil miyim?"
"Öylesin."
"O zaman beni dinlemek zorundasın." Bedenimi tamamen önüne geçirdim, istesin istemesin beni dinleyecekti.
"Fikir ayrılığına düştüğümüz zaman beni bırakıp gidecek misin bu şekilde?"
"Ben seni bırak..." Cümlesini bitirmesine izin vermedim, devamında ne geleceğini biliyordum.
"Seni takip etmeseydim öfkene kapılıp gidecektin. Beni arkanda bıraktın." Tıslamalarıma yansıyan hayal kırıklığını anlayabiliyor muydu? Anlasın istiyordum, hayal kırıklığına uğrattığını ve telafi etmesi gerektiğini.
"Hata yaptım evet," bakışlarını benden alıp, bedenimden ağaç kavuğunun dışına çevirdi. Bakmaktan çekiniyordu. Bu hissiyatı yaşatmak istemezdim ama öğreniyordum ki bir yılan olarak her zaman merhametli olmamam gerekiyordu. Bu duyguya aşinaydım. Merhamet hayal kırıklığı kadar can acıtmıyordu ancak öğreticiydi. Merhamet bir mamba için çok şeyi ifade edebilirdi.
"Seni kırmak istemezdim Zika, kendime hakim olamadığımı hissettim o an, aklımda tüy yumaklarının böbürlenişleri döndü durdu, sonrasında gözlerimi bir an kaplayan o koyu renkli tabakanın geldiğini, sana karşı kötülük yapma isteğinin bir yerlerden yükseldiğini anladım." Yutkundu, dili bir ileri bir geri boğazında hareket etti.
"Kardeşim senden kaçmak istedim seni arkamda bırakmak değil. Özür dilerim."
Hiçbir şey tıslamadım, ağaç kavuğundan dışarıya fırladım. O ne yapmak istediğimi anlamıştı. Bedenim ılık havanın derime dokunuşunu özümsedi.
Peşimden geldi. İkimizde ince dalların uçlarından sürünerek koyu renkli toprağın üzerine kendimizi attık. Bedenimi gökyüzüne doğru kabarttım. Soğuk kanlı kalbim bu açıklamasından sonra biraz olsun ısınmıştı.
Teşekkür etmek ve özrünü kabul etmek için bedenine doğru alçaldım. Oysa merakla bekliyordu. İlk kez bedenlerimiz birbirine temas edecekti. Bedenim bedenine yaslandı. Sopsoğuk bir his pütürtülü vücutlarımızı birbirine bağladığında bakışlarımız hâlâ birbirimizin gözlerine saplıydı. Kuyruklarımız birbirine dolandı. Başını yüzüme eğdi geçti, dilinin ıslaklığını an be an bedenimde yaşar olmuştum.
Değişikti ama çok güzeldi.
Birbirimize başka bir bağla, çok derin, çok daha kuvvetli bir bağla bağlandığımızı hissetmiştim.
Bedenlerimiz bir sağa bir sola yalpalandı ancak birbirimizi bırakmadık, belki de istemedik.
"Beni affettin, değil mi kardeşim?" diye tısladı başı bedenimle temasını kestiği sırada.
"Sana nasıl küs kalabilirim ki?" Beklenti dolu bakışları bendeydi. "Affettim, evet."
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!"
Bedenlerimiz artık temasını tamamen kopardığında, "Aramıza kimse girmeyecek, var olsa da olmasa da."
Başını salladı. Toprak yola baktı, gün yeni doğuyordu. Gökyüzünde ismini bilmediğim ancak gözüme devasa gelen noktacıklar yavaş yavaş kayboluyordu.
"Var mısın, yarışa?"
"Varım!" diye atladım, coşku dolu bir tıslamayla.
"Kaybeden fare ısmarlar!"
"Ah, seni obur!"
Sürünmeye başlamıştı bile, arkasından ona yetişmek için hızlandım. Soğuk duygularımın içinde sımsıcak hisler akıp gitmeye başladı. Mutluydum ve bu duygu tüm duygulardan güzel olmalıydı...
🐍
-SİMGE ÖKTEN.
:)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MAMBA
Cerita PendekBir Mamba'nın doğuş, yaşayış ve varoluşunun mücadelesi. "Bir hayatı yaşamak yalnızca insanoğluna ait değildir." Otobiyografi. Tüm hakları göğüs kafesimin içinde saklıdır.