Bir Mamba'nın doğuş, yaşayış ve varoluşunun mücadelesi.
"Bir hayatı yaşamak yalnızca insanoğluna ait değildir."
Otobiyografi.
Tüm hakları göğüs kafesimin içinde saklıdır.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Biraz koşuşturduktan sonra dinlenmek için toprağın bol olduğu bir alan seçtik. Gözlerimi havaya diktiğimde koskocaman yuvarlak bir şey tam tepede bana doğru bakıyordu. Bedenimde bıraktığı etkiden hiç hoşlanmamıştım.
Zaşa yarışmayı kazanan olarak başımda dikiliyordu. Sivri dilinin dokunuşlarını ve hızlı çarpan kalbinin sıcaklığı tenime her temas ettiğinde huylanıyordum. "Eh, ne zaman yiyeceğiz bir şeyler?" Fare avlamak konusunda iyi olmadığım açıktı. En son ki tecrübemden sonra uzun bir ara vermiştim farelere. Gördüğüm yerde kaçmak istiyordum, aksine, saldırmam gerekiyordu. Bir tane fareyle karşılaşmıştık kovalamaca sona yaklaştığında ve benim kaybettiğim belli olduğunda.
Zaşa için müthiş zamanlamaydı ama bunu benim yapmamı istemişti.
Kocaman, gözleri vardı onunda, bizi gördüğünde bir süre birbirimize bakakaldık.
Ne yapacağımızı şaşırmıştık.
Sonra o bir adım attı. Pembe adım atan küçük uzuvları, gri taşlara benzettiğim renkte tüyleriyle gözümde bir an eski gözlemlediğim fareyi canlandırdı. O farklıydı, onun burnu daha koyu renkteydi bu farenin ise çok daha açıktı. O bir adım attı, ben birkaç kez süründüm. Bakışlarımız hiç kopmadı. Nefes alışverişlerinin hızlandığını hissettim. Kalbi beyaz göğsünün altında can çekişiyordu.
Zaşa hareket edemedigimi gorunce müdahale etti, "Saldırsana!" dedi, dilini iştahla damağında ve dudaklarında gezdirirken. "Çok açım, küçük fare inanılmaz lezzetli görünüyor."
Fare dediklerimizi duydu mu bilmiyordum fakat Zaşa'nın sivrilen dilini gördüğünde arkasına hemen döndü ve hızla çalıların arasına daldı.
Hiç bir şey yapamadım.
Zaşa farenin kaçmasından değilde benim tepkisizliğime daha çok şaşırmış olsa gerek ki farenin peşinden gitmedi, yanımda kalmayı tercih etti.
"Nasıl ona saldırmazsın!" Sinirlenmeye başlamıştım. Ağırca tısladım. "En son ne yaşadığımı biliyorsun. Bile bile fare istedin."
"Bunu aşman gerektiğinin farkındasın değil mi Zika? Ne zamana kadar avlanmayacaksın?"
Zaşa'nın dediklerini hiç kabul etmek istemiyordum, haklıydı.
"Bunu yavaş yavaş çözmezsen bedenin küçücük kalacak, yok olacaksın. Sen avlanmadan avlanırsın."
Kendi bedenini gösterdi. Etrafımda döndü. Daha önce fark etmediğim, kuyruğundan başına kadar belirgince uzamış ve rengi biraz daha parlaklaşmıştı. Grimsi kafası ışıl ışılsı. Bu benimle olmadığı zamanlar avlanmasıyla mı ilgiliydi? Ah, kesinlikle öyleydi. Yoksa, hep birlikte zaman geçiriyorduk. Tek ve en önemli farkımız onun obur oluşu ve avlanma konusunda benden daha cesaretli olduğuydu.
"Beni iyi izle," dedi.
O fareyi yakalayabileceğini düşünmüyordum. Benimle konuştuğu süre boyunca fare ortadan kaybolmuştu. İzini sürmesi için nabzını iyi seçebilmesi gerekiyordu. Nabzı, havada oluşturduğu ses belli belirsizdi. Toprağın seçeneği bol yolları yüzünden hangi deliğe girdiğini bulmak zordu.
"Bulamazsın."
Bana komiklik yapmışım gibi sırıttı. Onunla alay ettiğimi sanıyordu, ben ciddiydim. Karnının gurultusu arttı. Bu raddeden sonra işler kızışacaktı. Kafasını toprağa bastırdı. Diliyle toprağı yaladı, kokusuna tadına varana değin buna devam ettirdi. Ben o sırada gölgelik bir alana geçmiştim.
Sıcaktan, ısınmaktan nefret ediyordum. Bir delik bulup içine sıkışmalıydım.
"Takip et beni," hızlanmanmadan evvel son kez bunu söylemişti. Tıslaması buyurgandı. İtiraz istemiyordu. Sıkıla sıkıla peşine düştüm. Çalıların içinde bir göründü bir kayboldu. Takibimi hızlandırdım.
Bulamayacak dediğim fareyi gördüğümde soluklarım birbirine çarptı ve dilim boğazımda düğümlendi. Bulabilmişti! Fare sakinliğini kaybetmişti. Hedef olduğunu biliyordu. Kurtulmak için çok küçüktü. Gecikmişti kendisi için.
Zaşa atik bir hamleyle fare hareket edemeden üzerine saldırdı. Kolları ve küçük ayakları çaresizce hareket etmek istedi ancak başarısız oldu. Bir kere ısırdı ve acı çekip kendini sonsuza dek yok etmesi için kenara bıraktı. İzlemeye başladı. Donakaldım. Sivri diliyle yüzünü yaladı, fare işitemediğim sayısız şey söyledi. Zaşa dinlemezdi. O benim gibi kulak asmazdı, gözlerindeki inatçılığı görüyordum. O dayanılmaz hırsını, istediği neyse onu elde etme arzusunu.
Onu bütün bir halde yuttuğunda, dişlerinin arasından sızan o garip sıvıyı parlak teni emdi emdi ve emdi.
Zaşa'nın bedeni kabardıkça kabardı.
Zafer onundu ama ben neden bir zafer kazanmışız gibi hissedemiyordum?