56 - ❝Ölüm Yiyenlikten daha değerli.❞

2.2K 192 341
                                    

ARALIK 1979

Çıldıracaktım!

Kesinlikle kafayı yiyecektim.

Korkuya aşinaydım. Sonuçta benim babam Lord Voldemort'tu. Ben korku hissine aşina olmayacaktım da kim olacaktı?

Fakat bu korku daha başkaydı, çok başka hissettiriyordu. Korkudan bedenim zangır zangır titriyor, ellerimle dokunduğum şeyleri bir türlü sabit tutamıyordum. 

Odamızda mışıl mışıl uyuyan James'e karşılık ben saat gecenin üçü olmasına rağmen ayaktaydım. Sevgili kocam ne kadar derin uykudaysa benim kalkışımı duymamıştı. Olsun, önemli değildi. 

Tek başıma kafayı yiyebilirdim! 

"Ne kadar vakit geçmiştir ki?" diye sordum kendi kendime. Kutuyu elime alıp baktım. İki saat diyordu. İki saat bir sonuç için bekleyecektim, inanılmazdı.

Üstelik o kadar karışık bir testti ki aklım karışmıştı. Anlayabilmek için üç kere okumak zorunda kalmıştım. Mugglelar için işler niye bu kadar zordu? Bizim için beş dakikada hastanede belli olan bir şey için mugglelar iki saat bekliyordu.

Klozet kapağını kapatıp üzerine oturdum ve ofladım. Bir buçuk saati geçmişti, kalmıştı geriye yarım saat. Gergin olduğum için iki saat iki ömür gibi geçiyordu. Lanet olasıca izafiyet teorisi.

Esasında hastaneye gidip bu işi daha pratik yollarla halledebilirdim lakin başımda dağınık saçlı, ela gözlü sevimli bir bela vardı. Evet, değerli kocam James Potter. Dışarı çıkacak olduğum her an peşime bir kuyruk gibi takılıyor, beni yalnız bırakmıyordu.

Elbette bu hoştu, beni korumaya çalışıyordu falan ama... Ondan habersiz işemeye bile gidemez olmuştum!

Aslında sonuç fazlasıyla açıktı, yalnızca ben kabullenmek istemiyordum. Sanki karşımda somut bir şey görürsem gerçek olacaktı. 

Mide bulantıları, kusmalar, her türlü kokunun tiksinç gelmesi ve her şeyin ötesinde bir türlü başlamayan kanamam! İki ay olmuştu ve ben artık görmezden geldiğim şeyi kabullenmek zorunda kalmıştım.

Avuçlarımı gergince ovuşturup banyodaki asılı saate baktım. Son on dakika. 

Peki, hamileysem ne yapacaktım? Kendime verdiğim bir söz vardı. Henüz on dört yaşındayken vermiştim bu sözü. 

Ne şartta olursa olsun Lord Voldemort'un kanı devam etmeyecekti.

Kanı zehirliydi onun. Kendi içimde bile hissediyordum bazen o zehri. Beni çileden çıkarıyor, dehşet saçmaya yönlendiriyordu. Ve aynı zehri başka bir çocuğa daha aktaramazdım! 

Benim lanetimdi bu. Her kadın gibi bir çocuk doğuramayacaktım. Doğurabilirdim, elbette bir çocuk isterdim ama Voldemort'un soyunu devam ettirmek o kadar tiksinç bir fikirdi ki benim için, çocuktan vazgeçebilirdim.

Ama bir yanım vardı ki rahmime düşmüş o minik canlıya dokunmak istemiyordu. James'e ve bana aitti o. İkimizin birleşimiydi.

Sonra aklıma Voldemort geliyordu tekrardan. Sevgili babamın yaydığı dehşeti anımsıyordum. Eğer bir çocuk dünyaya getireceğimin haberini alırsa o çocuğu da kendine tehdit görecek, bizim peşimize daha çok düşecekti.

Ve peşimizde psikopat bir seri katil varken küçük bir bebeği nasıl koruyacaktım?

Düşüncelerim dört bir yana savrulurken tekrar ofladım ve gözüm saate döndü. Bekleme vaktini on dakika aşmıştım. Ne uzun süre düşünmüştüm öyle!

𝐊𝐔𝐂𝐔𝐊 𝐁𝐄𝐘𝐀𝐙 𝐘𝐀𝐋𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑 「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin