7

32 12 12
                                    

~J O C E L Y N~

"Neler oluyor?" dedim, Matthias'ın gözleri beni şaşkınlıkla süzerken.
Bana yavaşça yaklaştı ve gözlerime bile bakmadan direkt kolyeyi tuttu.

"Bunu da mı çalmayı düşünüyorsun?" dedim iğneleyici tavırla. Başını iki yana sallamıştı ama bunu yaparken üstünde yaralı ve suçlu bir çocuğun edası vardı, çok masum gözüküyordu.

"Nereden buldun bunu?" dedi daha yeni gözlerime bakarken.

Kaşlarımı çattım "Bana bir düşes vermişti," dedim ve sakince derin bir nefes alıp verdim.
"Aramız çok iyiydi."

"Adı- adı neydi?" Neden sesi titremişti, neden gözlerinde bir anlık dahi olsa hüznü görmüştüm?

"Ser-" tam lafımı bitirecekken Johan araya atlamıştı.

"Başın iyi mi Jocelyn?"

Bu ani çıkışına şaşkınlıkla bakakalırken başımı evet dercesine salladım. O ise gülümsedi, "Güzel."

"Biriniz şu öz olayından bahsetsin." dedi, benim bilincim kapanırken üstüme doğru gelmeye çalışan kız. Onun burada ne işi vardı?

"Bahsedeceğim ama şimdi değil, sadece şunu bilin; birbirinizin güçlerine eğer üstünde çalışabilirsek ulaşabilirsiniz ve de asla güçlerinizle birbirinize zarar veremezsiniz."

"Kız tüm elementleri kullanabiliyor, Matt'in alev topunu ne yapsın!" dedi, kızın yanındaki kızıl saçlı çocuk. Matthias'ın ona ter ters bakmasıyla ise gülüşü anında son bulmuş ve özür dilercesine gözlerinin içine bakmıştı.

"Matthias, Jocelyn'in güçlerine erişebilir." dedi Johan, diğer iki insanı boş vermişti ve bakışları sadece ikimiz arasında mekik dokuyordu.

"Bu daha önce yapıldı mı?" bunu neden söylediğim hakkında bir fikrim dahi yoktu.

"Efsane olarak kulağıma gelmişti," şakaklarını ovuşturdu, "ama bilemeyiz Jocelyn."

"Nasıl oluyor peki bu güç paylaşımı?" bu sefer ise Matthias konuşmuştu.

Johan ise güldü "açıkcası henüz tam olarak kestiremiyorum, fakat tıpkı özlerinizin bir olduğu gibi duygularınız da bir olmalı."

"Tamam, zaten öyle." dedim. "Zaten ikimiz de birbirimizden nefret ediyoruz." derin nefes aldım. "O kardeşinin benim yüzümden öldüğünü düşünüyor ve benden nefret ediyor. Ayrıca benim yaşadığım yüzlerce şeyi bilmiyor ve beni Güney'in normal, saf bir prensesi zannediyor. Bence nefret etmesi için gayet yeterli bir sebep zaten. Karşısına geçip küçüklüğümden beri bu durumu değiştirmek için nelerle uğraştığımı anlatsam bile inanmaz bana!"

"Tamam, sakin ol." dedi Johan omzuma güven vermek istercesine dokunduğunda. Ben ise nedensiz yere birden patlamıştım ve gözümden yaş akmasın diye resmen kendimi zar zor tutuyordum.

"Bak," dedim sakince Matthias'ın gözlerine, ıslanmış gözlerimle bakarken.

"Kaybın için cidden özür dilerim. B-ben cidden öyle bir şey olacağını bilmiyordum. Ben sadece daha fazla Kuzey ve Güney'i karıştırma diye birkaç yıl hapiste yatıp cezanı çekmeni istemiştim, o kadar." İfadesiz yüzüyle bana bakarken eline uzandım. "Özür dilerim cidden, ben bilmiyordum. Eğer bilseydim engel olurdum, cidden." Elini ellerimden hızlıca çekti.

"Sana neden güveneyim?"

"Haklısın, tamam haklısın ama bilmediğiniz çok şey var ve ben bunları size söyleyemem. Tek bilmeniz gereken benim onlar gibi olmadığım." Boğazıma yumru oturmuştu.

"Kardeşimi öldüren abin gibi mi?" bir adım daha atıp bana iyice yaklaştı, gözlerine bakabilmek için kafamı biraz kaldırdım.

"Ama gerçi sen de bana kızgınsındır," ellerini üstümde yumruk yapıp açtı ve üstünde minik bir alev topu belirdi. "Abini bununla öldürdüğüm için kızgınsın değil mi?!" Alevleri sıcaklığıyla yüzümü narince okşuyor gibiydi. Neden bu bana çok iyi hissettiriyor?

"Gidelim Jocelyn!" dedi Johan. Başımı hayır anlamında salladım.

"Yalnız kalmak istiyorum, hepiniz benden uzak durun!" Hızlıca yıldızları kucaklayan o terastan çıkarken nereye gideceğimi bilemiyordum. Sağa döndüm ve koridora atıldım. Koşuyordum ama nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. İnsanların içinden deli gibi hızlıca geçiyordum ve herkes arkamdan bakakalıyordu.
Bir sürü koridor, dönemeç ve kapı geçtikten sonra en büyük kapıya ulaşmıştım. Başında muhafızlar vardı.

"Kapıyı açın!" dedim, iki saat yüzüme aval aval baktıklarından beni tanıyamadıklarını anlamıştım. Sesimi duymalarıyla harekete geçtiler, anlaşılan beni tanımışlardı.

Kapının açılmasıyla hızla dışarı çıktım ve karşımda yemyeşil ormanı görünce iç çektim. Bu devasa yapıttan koşarak uzaklaştım ve en sonunda nefessiz kalınca bir ağacın gövdesine oturdum ve yaslandım.

"Yoruldum!" dedim, kimse beni duymadığı için rahatça konuşabilirdim.

Gözümden bir yaş akarken omuzlarım sallandı ve boğazımdan istemsizce minik bir çığlık kopu verdi. "Yoruldum!" dedim bir kez daha. "Yoruldum anne, çok yoruldum!" Gözyaşlarım birbirleriyle yarışırcasına akıyor ve ben durduramıyordum. "Güçlü olmaktan çok yoruldum! Güçlü numarası yapmaktan çok yoruldum! Algıları yıkmaktan çok yoruldum!" nefes almaya çalıştım ama hıçkırıklarım ve acı çığlıklarım bana izin vermedi. "Yeter anne! Yeter!" Toprağı yumruklamaya başladım, nedenini bilmiyordum ama sanki o zaman annemi hapseden toprak annemi tekrardan hür kılacaktı.

"Anlamıyorlar işte!" dedim çığlık atarcasına.
"Anlamıyorlar, göremiyorlar!" "Bunca yıl uğraştım anne, sen de gördün! Gördün değil mi? Gör anne, bak çok uğraşıyorum. Sırf senin için ve diğer tüm masum çocuklar için. Sırf Bayan Serenly bana her seni anlattığında yanına çektiğin o acıları da ekledikçe nefes alamadığım ve daha hiç kimsenin bu duruma düşmemesi için savaştım anne!" Gözyaşlarımı silmeye çalıştım ama yenisi hemen geliyordu. "Ben," dedim nefes almaya çalışırken. "Ben başka kimsenin kalbi acımasın, kimse nefessiz kalmasın diye nefessiz kaldım anne!" Boğazımdan bir kez daha ince bir feryat dökülünce ellerimi yüzüme kapattım.

Omuzlarım hızlı hızlı sarsılıyor, gözlerimden deli gibi yaşlar akıyor ve boğazımdan minik çığlıklar kopuyordu. Ben omuzumda güven verircesine bir elin dolaştığını hissedene kadar ise bu devam etti. Başımı kaldırmadım çünkü gelen büyük ihtimalle Johan'dı. Gözyaşlarımı silmeye çalıştım ama yerine hemen yenisi eklendi. Zayıf görünmemeliydim, hızlıca ellerimi yüzüme kapattım.

"Tamam," dedi içten bir ses, bu Johan'ın sesi değildi. "Tamam sakin ol, özür dilerim." hızlıca başımı kaldırdım. Karşımda Matthias vardı, inanamıyormuşçasına gözlerimi hızlıca kırptım. Hafif ıslanmış alev gözler gecenin karanlığında bile parıldayan, benden nefret eden ama güven verircesine bana sarılmış bir çocuğa aitti...

Asiller ve AsilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin