16

21 11 23
                                    

~J O C E L Y N~

DEUX
SAAT- 7:30

Gözümü sabahın saf aydınlığına açtım ama her yerim ağrıyordu, dünkü antrenmanda çok yorulmuştum.

Son birkaç gündür antrenmanlara ağır bir şekilde başlamış ve güçlerimiz üzerine yoğunlaşmıştık. Hatta bu yoğunluk artık bizi bitap düşürmeye başlamıştı; sabahın ilk ışıklarında koşuya çıkıyor ve sonra herkes kendi rengine uygun banklara oturduğunda ise kahvaltımızı yapıyorduk. Kahvaltıdan sonra bir saat boş vaktimiz oluyordu ve sonrasında ise minik gruplara ayrılıp dövüş antrenmanları yapıyorduk. Tüm günümüz neredeyse savunma sanatları üzerine geçerken akşam ise güçlerimize odaklanıyor ve onları iyice kontrol etmeyi öğreniyorduk.

Bu yoğunlukta aralarda hemen kütüphaneye dalıyordum çünkü kendimi en iyi hissettiğim yerdi. Matthias'la ise antrenmanımız birbirine çakışmadığı ve yemeklerde aynı masaya oturmadığımız zaman dışında görüşmüyorduk, görüşsek bile konuşmuyorduk. Aramızdaki bu gergin sessizlik beni nedenini anlayamadığım bir şekilde rahatsız etse de bunu bozmuyordum. 

Yaklaşık iki gün önce Johan bize artık güç paylaşımımızı gerçekleştirebilmemiz için çalışma yapmaya başlamamız gerektiğini söylemişti ama henüz hiçbir şey yapmamıştık. Matthias'ın yanına bu konuyu görüşmek için gitmek istesem bile yanında sürekli Melanie olduğundan yaklaşmak dahi istemiyordum.

Yorganımı üstümden attım ve lavaboya ilerledim. Sıcak bir duş almak için küvete suyu doldurmaya başladım ve bekledim. Ben çok küçükken Bayan Serenly hizmetçilerin beni yıkamasına izin vermezdi, yalnızca o bana yardımcı olurdu ve altın sarısı saçlarımı sabunlardı. Şimdi yarısına karanlık boyanmış olan altın sarısı saçlarımı...

Su uygun seviyeye gelince musluğu kapattım ve kıyafetlerimi çıkarıp vücudumu ılık suya bıraktım. Su her zaman bana çok iyi gelirdi.

"Aman tanrım, Jocelyn bunu görmelisin!" odamın kapısı hızla açılınca banyomun yarı şeffaf camlarının da sağ tarafından gözükeceğini biliyordum. Hızla köpüren suyun içine iyice daldım, neyseki su bayağı köpürmüştü ve her yerimi kapatıyordu.

"Kapısız yerden mi geliyorsun Matthias!" Kabul, Kuzeyden geldiğine göre bu biraz mantıksız bir cümle olmuştu.

"B-ben çok özür dilerim, b-bu yani- bakmanı, görmeliydin, şey oldu- şey-"
Paniklemiş ve yüzü çok hafif kızarmıştı, bu kekelemesine sebep olmuştu ama çok tatlı gözüküyordu.

"Tamam sorun değil, birdahakine lütfen kapıyı çal." Başını telaşla onaylarcasına salladı, utanmıştı. Hızla özür dileyip arkasını döndüğünde seslendim. "Neyi söyleyecektin, ne oldu?"

Sırtı bana dönükken cevap verdi, "Elektrik akımını kontrol edebilen bir kız var ve az önce etrafımızdaki koruyucu bariyerin ufak bir kısmını deldi."

Saçlarını karıştırdı ve devam etti. "Gökyüzü mavi değildi, dünyada biz yokken neler oldu bilmiyorum ama iyi şeyler olmadığı kesin."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı, hızla küvetten çıktım ve bornozumu giydim, başıma daha havlu bile sarmadan camın kenarına ulaştım.

"Ne yapıyorsun, hasta olacaksın!" Saçlarımdan sular akarken pencereyi açmıştım ve kabul, dışarısı soğuktu.

"Kız nerede?" dedim söylediklerine aldırış etmeden. Avlu çok kalabalıktı.

Asiller ve AsilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin