1

255 21 30
                                    


     ~M  A  T  T  H  I  A  S~

KUZEY-ORLANTO
SAAT: 6:30

Sabahın ilk ışıklarının yüzüme vurmasıyla uyandım ve beni korku dolu kabusumdan hemen uyandırdığı için tanrıya teşekkür ettim. Üstümden eski ve artık tamamen yıpranmış olan yorganımı -ki bence o artık bir paçavradan farksız- üstümden attım ve kalkıp her adımımla çatırdayan parkelerden ilerleyip kardeşimi kontrol etmeye gittim.

Her an yıkılacak gibi duran tahta kapıyı sessizce ittim ve adımımla gıcırdayan tahtalar onu uyandırmasın diye kapının ucundan bakmakla yetindim. Cılız bedeniyle yavaşça ama düzenlice nefes alarak yatıyordu, uzun bir süre yiyecek bulamadığım için ikimiz de çok açtık ve bu her geçen saniye midemizin acıyla kasılmasına neden olup bize işkence yapılıyormuş gibi hissettiriyordu. Neyseki dilimizin damağımıza yapışmasını önleyecek kadar temiz suyumuz vardı ve en azından midemize az da olsa suyun girmesi bizi rahatlatıyordu.

Uzaktan onu iyice izledikten sonra kapıyı sessizce kapattım ve üstüme ince bir tişört geçirip kurumak üzere olan göle indim, neyseki evimizin hemen yanındaydı. Elimi güzelce serin suya batırıp yüzümü yıkadım, Orlanto güzel gölleriyle meşhurdu ve Güney eyaletlerinden oldukça uzak olduğu için de hala bol bol yeşilliklere sahipti ama Güney'in doyumsuzluğu nedeniyle sularımız tükeniyordu ve bunun bedelini biz ödüyorduk.

Güneyliler ve biz yani Kuzeyliler birbirimizle tamamıyla zıttık. Biz onların birer oyuncağı, denek faresi, köleleri ve kuklalarıydık. Onlar gereksiz para pulla kendilerini şımartırken biz ise burada tam anlamıyla bir yaşam mücadelesi veriyorduk.
Dünya uzun yıllardır ikiye ayrılmış durumda ve Güneyliler bolluk ve güvenle yaşarken biz onları koruyor ve yediği yemekler için bakliyat hazırlıyorduk. Yüzyıllardır yetiştirdiğimiz tahılları yememiz bile yasak ve bunların tek bir sebebi var; aşağılanan sınıfta doğduk!

Bir Güneyliye burada yaşananları anlatsam inanmaz çünkü olanlardan haberleri bile yok, geldiklerinde bile Güneyden ajanların düzenlediği mekanlarımıza girdiği için çektiğimiz sefaleti göremiyorlardı,gerçi görseler bile yıllardır pohpohlanan popolarını kaldırıp bu duruma karşı çıkacaklarını sanmıyorum. Hepsi tembel, bencil ve aç gözlü yaratıkların teki!
-

Yüzümü güzelce yıkadım ve kalkıp çarşıya gitmek için hazırlandım. Tabii ki paramız yoktu ben de evde takas edilecek bir şeyler var mı diye kontrol ettim. Evin eski kapısından söktüğüm birkaç paslı vidadan başka hiçbir şeyim yoktu ama yine de şansımı denemeliydim aksi taktirde bir şeyler çalmak zorunda kalacaktım ki bu hiç yapmadığım bir şey değildi. 

Kendimi yine de fazla belli etmemek için siyah kapüşonlu eski bir kumaş parçasını üzerime geçirdim. Cebime babamdan kalma bıçağımı ve paslı vidaları koyup güzelce sakladım ve son olarak da yüzüme biraz çamur sürdüm geçen hafta buraları biraz kızıştırdığım için polis hâlâ beni arıyor olmalıydı.

Evden çıkıp çarşıya doğru yürürken yolda Güney'den askerler gördüm ve zihnimde ufak bir yolculuğa çıktım, bugün bir şenlik falan mı vardı?
Hayır dedi içimdeki ses, bugün sıradan bir gün.
Yüzlerini incelemeye çalıştığımda her zamanki gibi duvardan farksız olduklarını gördüm.

Çarşıya girince şoka uğradım, size yemin edebilirim ki hayatım boyunca çarşıyı hiç bu kadar düzenli ve toplu görmemiştim. Etraftaki tüccarlar insanlarla daha saygılı konuşmaya başlamış çürük meyveleri kaldırmış ve en güzellerini müşterilerine vermeye başlamıştı. Halkım insanları ise asiliklerini bir köşeye bırakmış, normal giydiklerinden çok daha özenli giyinmiş ve yüzlerinden eksik etmedikleri yapmacık gülümsemeyle ortalıkta dolanıyorlardı.
Görünüşe göre Güney Krallığından biri gelmişti yoksa bizimkiler asla bir Güneyli gibi asil ya da bakımlı olmaya çalışmazlardı.

Asiller ve AsilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin