5.Bölüm: SEÇİM

79 11 7
                                    

5.Bölüm: SEÇİM

*Arya*

Okyanusun dibine çekilmiştim, tükenen oksijen, bedenimi derine sürüklüyordu.

Ruhumda biriken kasvet, kalbimdeki sıkışma, bedenimdeki karmaşa kendimi kontrol etmemi zorlaştırıyordu.

Hissettiğim bu duygu da neydi böyle? O'nun ölmemesinden kaynaklı bir rahatlama mı yoksa Toprak'ın zarar görmesi ihtimalinin yansıması olan bir korku mu? Tüm düşüncelerim karışmıştı. Hem de basit bir kelime parçasıyla: "Ölmemiş."

Kapıyı arkamdan çektiğim gibi koşmaya başladım. Birbirini kovalayan ayaklarım yüzünden yaram tekrar kanamaya başlamıştı. Dayanmak için sıktığım dişlerim ve avuç derime geçmiş tırnaklarım, acımın belgesiydi. Gri eşofmanın üstündeki koyu leke ise adeta imza atıyordu bu katlanılmazlığa.

Her şeye rağmen yine de dayanmamı ve koşmaya devam etmemi sağlayan bir gerçek vardı. Bu acı sadece fiziksel boyuttaydı ve biliyordum ki eğer hayatımdan birini daha kaybedersem bu ruhsal çöküş kimsenin durduramayacağı bir felakete neden olurdu. Bu nedenle dayanmalıydım. Sonuna kadar.

Kendimi işlek bir caddede bulduğumda eşofmanımdaki leke iyice büyümüştü. İnsanların garip bakışları arasında taksi aramaya başladım. İstanbul koşullarına göre hızlı sayılabilecek bir sürede taksi durdurabilmiştim. Adama adresi verip koltuğa gömüldüğümde acıdan bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Eşofmanın altındaki sargıyı aşağı kaydırıp ayağımdan çıkardım. Sargıyı uzun kalın bir ip şekline gelene kadar burktum. Kalın sargıyı yaranın üstüne doğru olan kısma sıkıca bağladım. Hiç değilse kan akışını azaltmayı umdum. Aksi takdirde daha köşke ulaşamadan bayılacaktım.

Taksi uzun orman yoluna girdiğinde adama hızlanmasını mırıldandım. Soğuk ter damlacıklarını yüzümde hissedebiliyordum. Araba sonunda demir kapıların önünde durduğunda adama parayı verip hızla taksiden indim.

Dudaklarımdan acı dolu inlemeler dökülmesin diye dudaklarımı ısırıyordum. Bahçenin çevresinde ve evin kapısında yerde yatan korumaları görmemle soğukkanlılığımı kaybettim.

Olabildiğince hızlı bir şekilde içeri girerken yarama karşı o kadar haşindim ki artık dudaklarımı kemirmem bile işe yaramıyordu.

Odalara girip çıkıp seri bir şekilde Toprak'ı arıyordum. Salon kapısında acıdan gözlerim kararır gibi oldu fakat kapının kolunu sıkıca tutarak ayakta durmaya zorladım kendimi. Kapıları iki yana ittirdiğimde zifiri karanlıkla karşılaştım. Dengesizce ışığı açmaya yöneldim. En sonunda düğmeyi bulduğumda elimin üstünde başka bir el hissettim. Nefesimi tuttum. Hemen arkamdaydı. Sıcak nefesini boynumda hissedebiliyordum.

Elini, elimin üzerinden koluma kaydırdı. Mengene gibi parmaklarını koluma geçirdiği gibi beni kendine çevirirken "Ölüp ölmediğimi kontrol etmeliydin değil mi?" diye sordu. Sesi sonlara doğru daha da yükselirken bir eli boğazıma yapıştı. "Yoksa peşini bırakmam demiştim değil mi?" Dedi. Artık bağırıyordu. Sanırım, onu öldürmeye çalıştığım için bana biraz darılmıştı.

Sessizce, duyduğum güçlü sesin şokunu atlatmaya çalışırken "Değil mi?" Diye kükredi ve beni duvara çarptı. Ancak bu sayede kendimi toparlayabilmiştim. Boynumda gevşekçe duran eli bir çırpıda ittirdim ve onu duymazlıktan gelerek sordum. "Toprak nerde?"

İçerideki zifiri karanlık, indirilen perdelerin eseriydi. Ancak adamın ateş saçan gözlerini zihnimde canlandırabiliyordum. Umursamazca güldü. "Sana bağlı." diye alayla konuştu. Kendimi sakin kalmaya zorlasam da vücudumdaki son enerji kırıntılarını da sesimi yükseltmeye kullandım. "Benimle oyun oynama! Sana nerde, diye sordum!"

LAVİNİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin