"Kara! Oisin'i gördün mü?" Etrafıma bakındım. Burada değildi.
"Hayır görmedim! Odama bak belki oradadır!"
"Tamam!" Elimdeki sebze ve meyveleri sepete koymaya devam ettim. Birazdan kamp için yola çıkacaktık. Herşeyi arabaya yerleştirmiştik. Sadece yiyecek sepeti kalmıştı tabii birde Oisin. Lena kucağındaki Oisin'le mutfağa girdiğinde gülümsedim. Sepetin kapağını kapatıp tezgahtan indirdim.
"Artık gitmeye hazırız" gülümseyip Lena'nın yanına gidip Oisin'in başına bir öpücük kondurdum.
"Hani bana?" Kıkırdayıp Lena'nın yanağına sesli büyük bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde Lena yüzünü buruşturmuştu.
"Öp dedim Kara , ye demedim yanağımı" beğenmişim gibi mırıltılar çıkarttım.
"Diğerinide yesem mi ki?"
"Kesinlikle hayır" Tepkisine gülerek mutfaktan çıktım. Lena'da arkamdan geliyordu. Dış kapıdan çıkıp arabanın yanına gittim. Arka kapıyı açıp sepeti yerleştirdikten sonra Oisin'in geçmesine izin verip kapıyı kapattım. Artık gitmeye hazırdık. Ön koltuğa geçip kemerimi bağladım. Lena'da sürücü koltuğuna oturmuş arabayı çalıştırmıştı. Güneşli bir ilkbahar günüydü. Kuş sesleri , sıcak hava ve Lena'nın varlığı. Huzur içimi doldurup taşarken camımı açtım. Ilık rüzgar yüzüme çarpıyor , saçlarımı okşuyordu. Gülümseyerek gözlerimi kapattım ve derince nefes aldım.
"O kadar güzelsin ki sana sadece güzel demek hakaret sayılır" yüzümdeki büyük gülümsemeyle Lena'ya döndüm.
"Teşekkür ederim Lena. Emin ol senin kadar güzel olamam." Mükemmel gülümsemesini bana bahşetmiş ardından elime uzanıp tutmuştu. Gözünü bir kere bile yoldan ayırmamış elimi dudaklarına doğru götürmüştü. Dudaklarının sıcaklığını elimde hissetmemle gülümsememi daha fazla tutamayıp genişçe gülümsedim. Kısa , sevgi dolu bir öpücükten sonra elimi bırakmıştı. Sonsuza kadar elimi tutmasını çok isterdim. Vücudumu Lena'ya doğru çevirip kusursuz yüzünü izlemeye başladım. Siyah camlı güneş gözlükleri ona çok yakışıyordu.
Telefonumun çalması Lena'nın büyüsünden sıyrılmamı sağlamış birden çalan zil sesi beni korkutmuştu. Korkmamdan hızlanan kalbim ve sıklaşan nefesimi düzene sokup arayana baktım.
Sam😇 arıyor... Çağrıyı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm. Sam, Lena'ya olan aşkımı bilen sayılı kişilerdendi. Hoparlöre alırsam ve Sam beni zora sokacak bir şey söylerse kamp tatilimiz mahvolabilirdi. Riske atmaya hiç gerek yoktu.
"Hey selam küçük Danvers"
"Selam Sam. Yola çıktınız mı?"
"Biz vardık bile. Psikopat ablan sabahın köründe beni uyandırdı. Dünden herşeyi hazırladığımızdan sabah erkenden yola çıktık. Siz yola çıktınız mı?"
"Evet az önce çıktık. Orada görüşürüz o zaman"
"Görüşürüz. Çok sevgili 'arkadaşın' Lena'ya selam söyle" bağırarak söylediği şey yüzünden telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Lena'nın kıkırdamasından duyduğunu varsayıyordum. Telefonu kapatıp ayaklarımın arasına koyduğum çantamın ön gözünü açtım. Telefonumu içine koyup güneş gözlüklerimi çıkartıp taktım.
"Çok havalısınız Bayan Danvers"
"Ah teşekkür ederim Bayan Luthor. Bugün çok romantiksiniz"
"İçimde anlamdıramadığım bir şey var. Mutluluk bombası yutmuşum ve oda içimde patlamış gibi" tanımına garipseyen bakışlar atıp güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deportation {GxG} |supercorp |
Fanfiction"Cat Grant'ın yeni asistanı..." dedim kendi kendime. James kaşlarını çattı. "Cat mi? Hayır hayır. O eski patron. Geçen hafta kanadaya taşındı. Bugün yeni patronla tanışacağız. Sen onun asistanı olacaksın." "Kimse tanımıyor mu bu yeni patronu?" "Hay...