Lips on Lips

197 17 66
                                    

Bölümü yazarken aşırı sıcak bastı🔥

.

Taeyong ile birlikte tekrar kulübün içine girdiğimizde kulaklarım yüksek sesli müziğe alışmak için büyük çaba sarf ediyordu.

Bizimkilerin olduğu tarafa ilerlediğimizde, manzara komikleşmeye başlamıştı. Mark acı çeken bir yüz ifadesiyle Haechan'ın zoruyla içki içiyordu ve Haechan onun önüne shot bardaklarını itelerken aynı zamanda çalan müziğe uyumlu bir şekilde dans ediyordu.

Arkadaş grubumuzun romantizm idolleri ise dünyada kalan son iki kişi onlarmış gibi çevredekileri umursamadan, kendilerine has çılgın figürleriyle karşılıklı dans ediyorlardı.

Taeyong ıslık çalarak onların dikkatini çektikten sonra onlara el sallamakla yetinip tekrar elimi tuttu ve beni daha boş bir alana götürüp dans etmeye başladı ama onun aksine ben, ortama en son adapte olan kişi olduğum için rahatsızca yerimde sallanmakla yetindim çünkü nasıl dans edilir tamamen unutmuştum.

"Hadi Dodo'm dans et!" gürültülü ortamda sesini bana ulaştırmak için burnumun dibine girip kulağıma doğru bağırdığı için sıcak basmıştı ve o bir daha bunu yapmasın diye onun hareketlerini kopyalayıp dans etmeye çalıştım.

Dans ettikçe açılmaya başlamıştım ve gülümseyerek etrafta kendinden geçmiş gibi dans eden insanları seyrettim. İnsanların eğlendiğini görmek beni de motive ediyordu.

Taeyong'u taklit etmeyi bırakıp içimden geldiği gibi dans ederken, bir an Taeyong'a bakma gereği duyarak ona döndüğümde onun zaten bana baktığını görmek içimden sıcak bir dalganın geçip başımı döndürmesine sebep olmuştu ama bu garip durumu boş verip ona kocaman gülümsedim.

Kulüp ışıklarından masmavi olan ortama rağmen gözlerinden saliselik de olsa bir parıltı geçtiğini görmüştüm ve bu beni nedensizce mutlu etmişti. Alkolün içime doldurduğu sersem hislerden olsa gerek bir anlığına elimi saçlarına daldırıp onu yakınıma çekmek istemiştim ama bu gerçekleşmekten fazlasıyla uzak, aptal bir hayaldi.

Yakınımda olsun istiyordum, ona dokunmak ve yanmak istiyordum. Kül olsam dahi elimi üstünden çekmeyeceğime dair yemin edebilirdim ama saçmaladığımı bildiğim için yine görmezden geldim kendimi. Halbuki onca insanın, ter ve alkol kokusunun içinde bir sanat eseri gibi durduğumuzu biliyordum. İkimiz yan yana olunca parlıyorduk, Jaemin ve Renjun'in birbirinden ayrı kalamadığı gibi biz de ayrı kalmamalıydık çünkü birlikte güzeldik. Hem de hiç olmadığımız kadar.

Kafamın içinde bir sürü düşünceyle boğuşurken gözlerimi Taeyong'dan ayıramıyordum. O da bana bakmaya devam ettikçe dizlerim zayıflıyordu ve deli gibi ona tutunma ihtiyacı hissediyordum ama uzatamadım elimi.

Taeyong bir şey demek ister gibi ağzını aralayıp bir süre hiçbir şey yapmadan bana bakmaya devam ettikten sonra alt dudağını ısırıp gözlerini kaçırdı. Onun da benim gibi dudaklarında asılı kalan kelimeler vardı ama sanırım ikimizin de cesareti yoktu.

Taeyong agresif sayılabilecek bir hızla, nereden getirdiğini bilmediğim shot bardağını kafasına dikince sanki kendi boğazım yanmış gibi yutkundum. Saçlarını dağıtıp başını geriye yasladığında önüme sunduğu manzara için bir süredir konuşmadığım tanrıya içimden teşekkürler sıraladım.

Işıkların, üzerinde dans ettiği boynunda oynayıp duran adem elması bana kafayı yedirtecek derecede güzeldi.

Biraz daha içki içseydim, bu düşüncelerle boğuşmak zorunda kalmazdım ve bir kere olsun kendimi anın akışına bırakabilirdim. Bilinçli olmanın üzerime yüklediği yükle iç çekip asla dokunamayacağım güzelliği her zaman ki gibi uzaktan izlemekle yetindim.

It's okay, that's loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin