Crack Baby

123 16 24
                                    

❝ Went to your room thinking maybe you'll feel something. But all I saw was your burning body waiting.❞

Jaemin

Doktorlar sedyeyi bizden uzaklaştırıp Haechan'ı yoğun bakıma götürürken kitlenmiş gibi hissettim. Bütün yaşama amacım elimden kayıp gitmiş gibiydi. Bakışlarımı kanlı ellerime çevirdim. Haechan hala sıcacıktı, kanı daha ellerimde kurumamıştı. Bu oydu, ne kadar kötü bir arkadaş olduğumu yüzüme vurmak için bekliyordu.

Uyuşukça, arkama dönüp arkadaşlarımın haline baktım. Mutsuzluğun bir fotoğrafı olsaydı bu olurdu sanırım. Mark ve Doyoung birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı, Renjun hala ağlayamayan Taeyong'a destek olmak için sırtını sıvazlıyordu. Bir an sanki hissetmiş gibi bana baktı, uzunca baktı sanki acımı kendisine alabilirmiş gibi anlayışla baktı ama ben acı gitsin istemiyordum. Bende kalmalıydı, belki Haechan'a yakınlaşmamı sağlayacak tek şey buydu diye düşünüyordum.

Üzerimdeki kan kokusu artık midemi bulandırmaya başlayınca koşarak tuvalete gidip kustum. İçimdeki bütün zehri atabilirmiş gibi boğazım ağrıyana kadar kustum. Soğuk fayansın üzerinde soluklanırken Haechan'ın o deniz kıyısında otururken üşüyüp üşümediğini merak ettim.

Şimdi kalbimi kalbine yaslasam bir ses duymam mümkün mü? Seni kurtarabildik mi kendinden?

Bilincini kaybederken pişman oldun mu Haechan? Biraz olsun yaşamak varsa içinde tutun ona, söz veriyorum bu sefer düşersen tutmak için orda olacağız. En azından kendim adına söz verebilirim ama diğer salakların seninle birlikte camdan atlayabileceklerini biliyorsundur zaten.

Tuvaletin kapısını biri tıklayınca yerden kalkıp kilidi açıp çıktım.

"Kurtulalım bu uğursuz lekelerden." Doyoung benim ve kendisinin üzerindeki kanı işaret ettiğinde onu onayladım.

Gerçekten uğursuzdu, Kırmızı Pazartesi kitabındaki annenin oğlunun yüzüne bilmeden kapattığı uğursuz kapı gibiydi. Yüzüne kapanan o kapı oğlanın ölmesine sebep olmuştu. Şimdi niye o depresif kitabın aklıma geldiğini bilmiyordum ama uğursuz kelimesinden o kitabı okuduğumdan beri nefret ediyorum. Küçücük şeylerin yol açtığı dehşet verici şeyler her zaman midemi bulandırmıştır. Anlamsız ölümler her zaman sinirimi bozmuştur. Şu an hissettiğim de buydu, sinirliydim ama kime kızmam gerektiğini bilmediğim için daha da kızgınlaşıyordum. Sonuç, öfkeye bürünmüş bir kederdi. Her türlü zarar yani.

Doyoung'ın yanındaki musluğu açıp ellerimdeki kurumuş kanı çıkarmak için sıvı sabun yardımıyla hararetli bir savaş verdim.

"Gerçekten kurumuş." ne diyeceğimi bilmediğim için başımı sallayıp onu onaylamakla yetindim ve tüm gücümle elimdeki kanı kazımaya devam ettim.

"Kan bizden çıkmadığı halde bize bile acı veriyor, yani düşünsene Haechan bu kanın iki katı bedeninden çıkarken denizi izliyordu. Bu nasıl mümkün oluyor, bize dokunmayan şeyler canımızı nasıl yakıyor? Çünkü elim gerçekten acıdı. Baya sızlıyor, el yıkamanın bu kadar acıtabileceğini hiç bilmezdim. Bilmemde ne yarar olurdu ki zaten...hiçbir şey yapmasam bile acının hatırası acıyı devam ettiriyor, çok saçma...bu kadar acıtması çok saçma-" aklıma gelen şeyleri bir mantık sırası olmadan sanki kendi kendime konuşuyormuş gibi söylerken Doyoung'ın elini omzumda hissedince ona baktım.

"Çok mu konuştum?" Doyoung derin bir nefes alıp elini kalbimin üzerine koyunca bana acıyormuş gibi hissettim.

"Canın yanıyor çünkü bütün olanlar burana çok dokunuyor ama merak etme yalnız değilsin. Hepimiz aynı acıya sahibiz ve kimse bununla ne yapacağını bilmiyor. Ben kabullenmeyi tercih ettim, acıyla da yaşanıyor. Şanslıysak güçlendiriyor, şanssızsak..." Doyoung cümlesini tamamlamayıp uzaklara dalınca onun yerine ben tamamladım.

It's okay, that's loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin