Karakola girdiğinde Dal Mi, hiç olmadığı kadar gergindi. Daha önce hiç burada bulunmamıştı. Bir ifade vermemişti. Bu yüzden içten içe korkuyordu da. Ayrıca tek şahit o olduğundan itiraf etmesi de gerekiyordu. Ailesi bara gittiğini öğrenince bir hayli kızacaktı, ama elinden gelen başka bir şey yoktu. Derin bir nefes aldı ve gördüğü ilk polis memurunu durdu. Önce saygıyla selam verdi, ardından sorusunu sordu. "Lee Heeseung için ifade verecektim." hızlıca bir arkadaşına döndü adam. Kızın ne için geldiğini söyleyip, ona yardımcı olmasını istedi. Teşekkür edip bir diğer polis memurunu takip etti. Çantasının iplerini sıkıp ilerledi. Karakol pek de dolu değildi. Buna şükretti çünkü yoğun olsa işlerinin daha da zor olacağını düşünüyordu. Biraz yürüdükten sonra, kahverengi kapılı bir odanın önüne gelmişlerdi. Adam, arkasını dönüp Dal Mi'ye beklemesini söyledi. Onayı alınca da kendisi içeri girip meslektaşına seslendi. Aynı zaman olayı itiraf ettirmeye çalışan polisin hemen karşısında Lee Heeseung oturuyordu. Kısa bir sohbetin ardından oğlanı çıkarıp, şimdilik nezarethanede tutmayı uygun bulmuşlardı. Yaşı on sekize geliyordu. Aylar vardı bu yüzden böyle bir suçta ciddi yargılanacaktı.
Dışarı çıktığında, Dal Mi'yi gördü. Şaşırdı ama bu yüzüne yansımadı. Yine de bir şey demeden geçemedi. "Burada ne işin var?" sessiz kalacaktı aslında ama polis, ifadesi için odaya geçebileceğini söylediğinde, bunun bir anlamı da kalmamıştı. İkili birbirleriyle daha fazla konuşamadan onları ayırmışlardı. Genç kız, öncesinde karanlık olan ama şimdi aydınlatılmış ortama geçerken sırt çantasını da indirip kenara bıraktı. Odayı incelemeye başladığında, çok da özenle hazırlanmamış olduğunu gördü. Ne bekliyordu ki zaten, karakolda kullanılan odalardan biriydi işte. Saçını kulağının arkasına atıp, adamın yönergelerini takip etti. Masanın karşısındaki, biraz önce kurtarmaya çalıştığı çocuğun oturduğu sandalyeye geçti. Önüne de polis yerleşmişti. Dosyayı eliyle düzeltip, kaleminin ucunu açtı. Güler yüzünü takındı. Zorla sorguya çektiği biri değildi bu yüzden rahattı.
"Anlat lütfen. Heeseung'la neredeydiniz?" yutkundu. Buraya bu amaçla gelmişti ama hala dili dönmüyordu. Kalbi ister istemez hızlandı. Başı belaya girecekti, azar yiyecekti. Belki de okulu değişecekti... Fakat onu da kurtarmak istiyordu. Az da olsa hayallerinden bahsettiğinde garip hissetmişti çünkü. Kendisinin yapamadığını yapabiliyor diye özenmişti ona. Şimdi o şansı da kaybetmesini istemiyordu. Gözlerini kapatıp sakinleşti. Doğru olan buydu. Tekrar araladığında polis memurunu da daha fazla meşgul etmemek için konuştu. "Biz bardaydık." adam, kaşlarını çattı. Dosyayı tekrar açıp, oğlanın yaşına baktı. On yediydi. Kız da onunla aynı sınıftaysa ikisi yaşıttı. "Hata işte. Ama içmedik. Zaten sonra polisler basınca biz de gittik." gerginlikten eteğinin kumaşını sıktı. Yiyeceği azarları kafasında kurgulamıştı bile. Mekanın ismini yazmasını isteyince, itiraz etmeden yazdı. Nari'yi ele vermemişti nihayetinde. Ayrıca orası çoktan bir polis grubu tarafından basılmıştı. Hani hala sözünü tutuyordu. "Kim olduğuna dair şu formu doldurur musun? Kayıtlara bakacağız." başını salladı. Her bilgiyi detaylıca doldurdu. Sonra da kalemle birlikte adama geri uzattı. Güler yüzünü yine takınıp, ayağa kalktı polis. Selam verip kapıyı gösterdi. "Artık çıkabiliriz."
"Aklanacak değil mi?" diye sordu Dal Mi. Bunun üzerine adam derin bir nefes verdi. Onaylarken bir yandan da cevapladı. "Dediklerin doğruysa aklanır. On sekizi de yakın, ama sen..." dedi ve daha yeni on yedisine girdiğini belirten doğum tarihini girdi. Başını eğdi kız. Karakol tarafından ceza almazdı tabii ama ailesinden bahsettiğini anlamıştı. Bildiğini söylediğinde, polis içmediği için şanslı olduğunu; bir daha böyle bir şey yapmamasını söyledi. Saygıyla teşekkür edip eğildi genç kız. Adam gitmek üzereyken onu durdurdu. Son bir sorusu, hatta denebilirse ricası vardı. "Heeseung ile görüşebilir miyim?" kız kardeşi yaşında bu öğrenciye kanı ısınmış bu yüzden ne kadar uyarı alacak da olsa izin verdi. Normalde bir süreliğine şahitleri olayın kişisiyle konuşturmazlardı. Çantasını duvarın dibinden aldı ve ikisi birlikte odadan ayrıldı. Girişteki bir yerdeki oturaklara bırakıp, biraz sağda bulunan nezarethaneye yürüdü. Şimdi kendini biraz daha rahat hissediyordu. Büyük ihtimalle doğru olanı yaptığı içindi.
Yaşlı ve genç birçok adamla birlikte içeride oturan Heeseung'ı da gördüğünde hızlandı Dal Mi. Parmaklıkların dibine girerek, oğlana baktı. Çocuk onu gördüğünde bir tepki vermedi. Sadece uzaktan ona baktı ve diyeceklerini bekledi. Göz devirdi kız. En azından bu iyiliği için teşekkür eder sanıyordu ama Nari'nin dediği olmuştu. Fakat o da sözünün arkasındaydı. Bir şey istediği yoktu. Parmaklıkları tutacağı sırada ona garip garip bakan adamı fark ettiğinde biraz geriledi. Bakışlarında rahatsız edicilik yoktu ama korkunçtu. Gözlerini dikip çekmemişti. Heeseung bunu fark ettiğinde bıkkınlıkla karışık derin bir nefes aldı. Kendisinin bazı hareketleri alışık olmadığından oduncul durabilirdi ama Dal Mi'yi de bu hale sokmak istemiyordu. Ayağa kalkıp yanına ilerledi ve mesafeyi kapadı. Vücudunu adamın açısına göre ayarlayınca da kıza bakamaz olmuştu. Kollarını göğsünde birleştirdi ve yaslandı. "Sağol." dedi Dal Mi, eliyle kolunu tutarken. Başını salladı oğlan. "Ifademi verdim. Yakında buradan çıkacaksın."
"Ailen?" omuz silkti. Umrunda değildi. Tebessüm etti ve ellerini arkasında birleştirdi. "Eninde sonunda öğreneceklerdi." ciddi bir ifadeyle artık eve gitmesini söyledi çocuk. Buna hayır cevabını almıştı çünkü Dal Mi o karakoldan ayrılırken yanında olmak istiyordu. Kendince emin olmak istiyordu. "Ne zaman çıkacağım belli bile değil. Git işte." başını iki yana salladı. Çok geç olamaz diye düşündü. Kameralara bakılıp, oranın çalışanlarıyla konuştuklarında ona göre haber vereceklerdi. "Ne diye bana iyilik yapıyorsun ki? Uğraşma Dal Mi." sinirlendiğinde, kız biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Nari gerçekten haklı çıkıyordu. Somurtup bozulmamış gibi davranmaya çabaladı. Gideceğini söyleyip göz devirdi. "İyilik de yaramıyor beyefendiye." öfkeyle oradan ayrıldığında çantasının olduğu oturaklara ilerledi. Hızla alıp, hızla veriyordu soluğu. Anında önüne dikilip, 'Seni çizeceğim' diyen birinden ne bekliyordu ki? Sırt çantasının sapından tuttu. Karakoldan gitmeye yeltendiğinde az önceki adam belirmişti. Özür dileyerek durdurdu onu.
"Biraz bekler misin? Kamera kayıtlarına bir-iki saatte bakılır. Şahitle de en fazla bir saate konuşulur." iki yana da iki buçuk saat kadar burada durmasını söylediğinde şansına küstü kız. Daha az önce gideceğini söyleyip çıkmıştı oradan. Çaresizce başını aşağı yukarı salladı. Arkasında duran sandalyeye oturdu. Başını koluna yaslayarak, somurttu. Uykusu vardı. Geceden kalma uykusuzluğu nedeniyle hareketsiz kaldığında gözleri kapanıyordu ama yürümeye de hali yoktu. Elini, kafasının altına koyup destek yaptı. Harika bir yastık görevi görmüyordu belki de ama yine de idare ederdi. Uyuma gibi bir planı yoktu ama o kadar yorgundu ki, başına gelecekleri ve yapması gerekenleri düşünürken gözlerini yummuştu. Derin bir uykuya girerken, kimse de onu uyandırmamıştı. Karakolda dolaşırken bile halsiz gözüken bu kıza iyi geleceğini düşünmüşlerdi. Heeseung, başını duvara yaslayıp ellerini de iki yanına koydu. Dal Mi'nin kendisine yardım etmesi garip hissettirmişti. Daha önce biri onun için başını belaya sokmamıştı. Doğrusu, buraya ilk vardığında gergindi ama şimdi Dal Mi onu çıkarmaya geldiğinden rahattı. Ona güveniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fever ❦ lee heeseung
Fanfiction"Sana kelimelerin söyleyebileceğinden daha fazla ihtiyacım var."