"Önce dilek tut." dedi Dal Mi, erkek arkadaşı mumları üflemek üzereyken. Birlikte, onun doğum gününü kutlamak adına bir pasta yapmışlardı. Bayan Hareum da hemen arkada onların videosunu çekmekle meşguldü. Picasso, bu mutlu havayı görünce direkt havlamaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı çocuk. Aklına gelen ilk dileği tutup ardından mumları üfledi. Büyükanne kamerayı kapatıp torununu alkışlarken, genç kız da elinde tuttuğu pastayı kenara koydu. Kesmek için bıçak getirmeye, içeri gitti ve bir tane alıp geri geldi.
"Diğerleri bize çok kızacak." Dal Mi gülerek, Heeseung'a baktığında oğlan ona katıldı. Diğerleri bunu, duysa birlikte kutlamadıkları için kıyameti koparırlardı. Bu yüzden aralarında kalacaktı. Bir dilim kesmeye başlamışken, büyükannenin sesi duyuldu. "Keşke onları da çağırsaydınız. Evimiz daha fazla kişiye gayet uygun." başını hemen iki yana salladı çocuk. Daha başka birileri olsun istemiyordu. Zaten en çok değer verdiği kişiler şu an yanındaydı. Gerisine gerek yoktu. Dal Mi bir şey demeyince devam etti sözlerine kadın. "Kız arkadaşınla yalnız mı kalmak istiyorsun?"
İşittiği şeyle gerildiği için eli titremişti kızın ve tabağı alırken hafif ses çıkarmıştı. Daha fazla rezil olmamak için sakin kalmaya çalışırken Heeseung büyükannesine biraz çekingen bir şekilde baktı. Daha sonra gözlerini masaya kenetleyip omuz silkti. "Belki." kadın güldü. O da gençlerin arasında durmak yerine Picasso'yu da alıp bir akşam gezintisine çıkmayı düşünüyordu. İsabet olmuştu. Dal Mi, herkese pasta koyduktan sonra kendine koymadan direkt oturdu. Bu durum gözlerine çarpmıştı. "Neden pasta yemiyorsun canım?" nazik ve bir o kadar da meraklı sesiyle sormuştu Bayan Hareum. Ellerini iki yana salladı ve yemek istemediğini söyledi Dal Mi. Masaya dayanıp, sohbete öylece katıldı.
Havadan sudan bahsederlerken, kapıda hazır bekleyen Picasso, havlamaya başlamıştı. Bayan Hareum göz devirdi ve daha tabağını bitirmeden ayağa kalktı oturduğu yerden. "Gidip onu yürüyüşe çıkarayım." Heeseung hemen engelledi. Ne kadar itiraz etse de, kazanan taraf büyükanne olmuştu. Tatlısına gelince devam edeceğini belirtip, Picasso'yu da alıp evden ayrılmıştı. Bir başlarına kalan ikili biraz gergince masada oturmaya devam etti. Bir süre sonra, pastayı ve bulaşıkları kaldırmak için tekrar mutfağa dönmüşlerdi.
"Özellikle yapmak istediğin bir şey var mı?" diye sordu Dal Mi. Bugün modunu yükseltmek için evde kalıp, keyifli zaman geçireceklerdi ama akla çok da şey gelmiyordu bu yüzden biraz öneri almak istedi. Heeseung evet anlamında başını salladığında, buzdolabının kapağını kapatırken ne olduğunu sordu. "Seni daha iyi tanımak istiyorum." başını tamam anlamında salladı ama bunı nasıl yapacaklarını bilmiyordu. "Nasıl olacak o iş?"
"Birbirimize sorular sorarak. Ama resim eşliğinde." gülümsedi genç kız. Kötü resim yapsa bile, o an o kadar çok istemişti ki erkek arkadaşıyla resim çizmeyi hızlıca kabul etti. Bulaşıklar bittiğinde, oğlanın odasına ilerlediler. İkisi için de yine birer tuval, boya ve fırça çıkardı. Bu sefer kendisi de yapacağı için farklı olacaktı. Dal Mi'nin önlüğünü takmasına yardım etti. Ardından o da bir tane giydi.
Fırçayı eline aldığında ne çizeceğini ilk defa bilmiyordu Heeseung. Normalde, ne zaman resim çizmeye niyetlense aklında bir fikir olurdu. Şimdi yoktu. Kız arkadaşına baktı. Onu çizmeye karar verdiğinde, önce fırçası yerine bir kalem aldı. Taslak oluşturmak istiyordu. "Soru sorayım mı?" diye söze girdi kız. Bunun üzerine oğlan da onayladı. Dudaklarını ıslattık genç kız. Sorusunu düşündü bir süre. Sonra devam etti. "Ne zamandan beri resim çiziyorsun?" kalemini elinde çevirirken, kaç yaşında olduğunu hatırlamaya çalıştı. "Dört galiba. O zamandan beri meraklıyım."
"Peki nasıl buna ilgin olduğunu keşfettin?" hafifçe tebessüm etti. Önüne gelen saçını geriye attı. "Büyükannem sayesinde. Annemle babamın nereye gittiğinden habersiz bir şekilde bekliyordum. Büyükannem de o hallerini görmemi istemediğinden beni odama götürdü ve resmi anlatmaya başladı." anladığını belirtmek için başını salladı Dal Mi. Bayan Hareum'ın ne kadar iyi biri olduğunu kendine tekrar hatırlatmış oldu. O da evinde böylesine iyi biri isterdi. En azından evde konuşacağı biri olurdu.
Aslında biraz da kıskanmıştı onu. Heeseung onu çok seviyordu. Ayrıca kendisi onun küçüklüğünü de görmüştü. O anlardan bir kaç kare görmek isterdi. "Sıra sende." dedi çizdiği şeye renk katmaya çalışırken. Amacı kendisini ve erkek arkadaşını çizmekti. Resimde iyi olup olmadığını bilmiyordu ama öyle içinden gelmişti işte. İlk tanıştıkları anı çizmeye çabalıyordu. Cezaya kaldıkları günü... "Senin çocukluğun nasıldı? Benimkini az çok öğrendin artık." Dal Mi tebessüm edemedi. Çocukluk deyince aklına hiçbir anısı gelmiyordu. O belki de hiç çocuk olamamıştı.
"Anlatırsam sıkılırsın. Başka soru sor." kaşlarını çattı çocuk. Başını resminden kaldırıp sevgilisine baktı. "Dinlemek istiyorum." derin bir nefes alıp verdi. "Ben senin gibi resim bile çizemedim, Heeseung. Annemle babam otoritelerini düzgün tutmak adına benim ne düşündüğüme, ya da ne yapmak istediğime hiç önem vermediler. Onların hayatının bin kat daha iyisini yaşamak zorundaydım. Sürekli çalışıp, kızlarının ne kadar başaralı olduğunu göstermek zorundaydım." sinirle karışık derin bir nefes daha aldı. Aslına bakarsa hala öyleydi. Bunu her düşündüğünde sinirleniyordu ama ailesi eğer dediklerine uymazsa da ceza veriyordu. İşin kötü tarafı, buna alışmıştı.
"Şimdi fark ediyorum da... Ben çocuk olamamışım." hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Ardından omuz silkti. "Odamda kendi kendime konuşurken çabuk olgunlaştım. Bir süre sonra da yaşıtlarımın aksine onların yaptıkları şeylere ihtiyaç duymadım. Zaman... Hızlı geçmiş."
Heeseung ne diyeceğini bilemediğinden sessiz kalmayı tercih etti. Kendisi de harika bir şekilde büyümemişti ama en azından yanımda büyükannesi vardı. Ona eşlik eden biri olmuştu. Bir de Picasso tabii. Dal Mi bir hayvanın sevgisiyle bile büyüyememişti. O yalnız büyümüştü.
"Sıra sende." konuşmak istemediğini düşünüp, konuyu kısa kesti oğlan. Kız ise buna minnettardı. Aklını biraz zorlayıp her zaman merak ettiği soruları gün yüzüne çıkarmaya çalıştı. "Benden önce ciddi bir ilişkin oldu mu?" dedi biraz da utanarak. Bunu cidden merak ediyordu çünkü Nari ona bazı şeylerden bahsetmişti. İlk takıldığı kişi olmadığını falan söylemişti haliyle Dal Mi de meraklanmıştı. "Ciddi bir ilişkim yoktu. Sadece takıldıklarım vardı." bunu duyunca ister istemez garip hissetti. Kendisiyle takılmadığından emindi ama ayrılırlarsa şu an bahsettikleri gibi takıldığım olacağından gerildi. "Ama hiçbirinde sana karşı hissettiğim duygular gibi bir duygu hissetmedim."
Resmine uzaktan baktığında taslağın bittiğini gördü. Detaya girmeye karar verdiğinde biraz durdu. Kendisine bakan kız arkadaşına baktı. Elindeki malzemeleri masasına bırakıp kızın yanına ilerledi. O da vücudunu ondan tarafa döndürmüştü. "Sana sarılabilir miyim?" bir şey demeden sadece kollarını iki yana açtı ayağa kalkarken.
"Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için." uzun olduğu için çenesini kızın omzuna dayamıştı. "Sen yanımdayken, bütün her şeyi unutuyorum. Bir tek sen kalıyorsun geriye."
Gülümsedi Dal Mi. Başını biraz geriye çekip gözlerine baktı sevgilisinin. İkisi birbirlerine uzunca baktı.
"Sana kelimelerle anlatabileceğimden daha fazla ihtiyacım var, güzelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fever ❦ lee heeseung
Fanfiction"Sana kelimelerin söyleyebileceğinden daha fazla ihtiyacım var."