¹⁰

1.3K 113 9
                                    

Sunghoon ve Dal Mi birbirlerine bakınıyorlardı. Müdür henüz içeri girmemişti ve onlar da odada tekti. Heeseung her zamanki gibi kendi haline takılıyordu ama geriye kalan ikili fısıldaşarak konuşuyordu. Bazen de sadece sessiz kalıp bir an önce buradan gitmeyi diliyorlardı. Derin bir nefes verdi kız. Onun da olmasının tek sebebi, Sunghoon'un kavga ederken bu mesele içinde olduğunu belli edercesine konuşmasıydı. Sorun etmemişti o ama oğlan çoğu kez özür dilemişti ve hala da ediyordu. Endişesi bu yüzden değildi. Yine ailesine herhangi bir haber gidecek mi diye düşünüyordu. Şayet giderse, okulunu değiştirmek zorunda kalabilirdi. Gözlerini yumdu. Hızla atan kalbinin üstüne birkaç kez vurduktan sonra geri açtı gözlerini. Sağında dikilen Heeseung'ın ona baktığını gördüğünde bir şey demeden başını eğdi.

Diğer oğlanı da suçlamıyordu. Nihayetinde onun da başında bir bela vardı ve kim olduğu bilinmiyordu. Hoş, bulmak da istemiyordu ki(!) "Gerilme. En fazla yine ceza alırız. Sen de sadece bildiklerini söyleyip çık." sözleri üzerine Sunghoon'a doğru döndü kız. İrileşmiş gözleriyle başını iki yana salladı. İkisinin de tekrar ceza almasını istemiyordu. Elinde bir şans varken, onları engelleyebilirdi. "Hayır, her şeyi açıkça belirtip sizin de haklı olduğunuzu ortaya koyacağım." göz devirdi çocuk. Vücudunu çevirip kollarını açtı. Omuzlarından tutup biraz öne eğildi. Tebessüm etti. Bu kadar iyi bir kalbi olduğu için ona müteşekkirdi. Ne olursa olsun etrafındakileri korumaya çalışması çok güzeldi. Ama kendisi için bir daha ailesiyle papaz olmasına gerek yoktu. "Her zaman ceza alıyoruz. Sorun yok. Ailenin kızmasını istemiyorum." kaşlarını çattı genç kız. Anne ve babasının katı insanlar olduğunu hatta ona kızdıklarını nereden biliyordu?

"Sen bunu nereden biliyorsun?" gözleriyle sağ taraftaki, odadaki son kişiyi gösterdi. Elleri cebinde ciddi bir edayla müdürün gelmesini ve boş boş konuşup odadan çıkmayı bekliyordu. "Karakol günü buluştuğumuzda anlattı." dudaklarını ıslattı. Ne diye başkalarına onun hakkında bilgi veriyordu? Bu sefer ondan tarafa döndü. Sadece kaşlarını kaldırarak, ona sebebini sordu. Çocuk ise yüzündeki ifadeyi koruyarak devam etti. "Ne yani kavga mı edeceğiz şimdi?" alayla kıkırdadı Dal Mi. Kendisine böyle davranmasından nefret ediyordu. Hiçbir şeyi önemsemiyormuş gibi mi davranıyordu, yoksa gerçekten öyle miydi? Önüne düşen saçını geriye atıp, kollarını belinde konumlandırdı. "Niye? Tanımadığın kişilerle kavga etmez misin?" tebessüm edip gözlerine baktı bu sefer Heeseung. Samimi ama bir yandan da alaycı olduğunu belirterek kafasını aşağı yukarı oynattı. Kız karşılık verecekti ki, içeriye müdürleri girdi.

İkisi birbirinden uzaklaştı ve üçü hocalarının masasına oturuşunu izledi. Adam, sinirli bir şekilde dirseklerini dayadı. Daha sonra ellerini birleştirerek otoriter bir hava yakalamayı hedefledi ama hiçbiri öyle olduğunu düşünmüyordu. Dudaklarını büzdü. Derin bir nefes alıp, kaşlarını havaya kaldırdı. Peşinden de indirdi. Güya mimikleriyle gerçekten kızgın olduğunu izah etmeye çalışıyordu. Önce Sunghoon'a daha sonra suçlanan çocuğa baktı. En sonunda gözleri Dal Mi'nin mahçup ifadesiyle buluştu. Biraz yumuşamıştı çünkü kızı evladı gibi severdi. Zeki ve çalışkanlığı ile tanınan bu öğrencinin, yanındakilerle işi neydi bilmek istiyordu. "Neden şeytana uydun da bu ikisiyle takıldın Dal Mi? Sen onlardan çok farklısın." duyduğuyla sinirlendiğini hissetti genç kız. Evet, kıyasladığınızda farklı olduğu su götürmez bir gerçekti. Ama şeytana uymak derken kastettiği şey moralini bozmuştu. Duyan da katil olduklarını sanardı. Sessizliği korudu. Bir de bu yüzden papaz olamazdı şu an. Sakin kalmayı denedi. Odak noktası bir anda değişti. "Park Sunghoon... Öfkeni ve üzüntünü anlıyorum. Konu senin geleceğini ilgilendirdiğinden, ve sen sorumlu olmadığından cezalı değilsin." ardından parmağıyla sona kalan kişiyi gösterdi. Yüzüne bu halden memnun olduğunu belirten gülümsemesini de yerleştirip, keyifli ses tonuyla konuştu. "Sen de sporcumuzun malına zarar verdiğin için cezalısın."

"O yaptı demedim." araya giren Sunghoon'la içinden Tanrı'ya şükretti Dal Mi. Kendisi bu sefer bir adım geride duruyordu. Çok gerekmedikçe bulaşmazsa belki de bu olayı ailesiz halledebilirdi. "Ama kanıtlar onu gösteriyor. Dolabında bulduğun nota baktık." dudağını dişledi kız. Önceki olaylardan haberleri olmadığı için bu kadar kesindi cevapları. Ne kadar söylemek istese bir başkası ilk lafa girene kadar susacaktı. "Bir de sana hakaret ediyormuş doğru mu?" kıza yönelik konuştuğunda başını iki yana salladı. Hızla reddetti sözleriyle de. En azından şimdilik böyle yardım edebilirdi. "Yanlış bir anlaşılma o. Kimse bana hakaret etmedi efendim." onayladı öğrencisini adam şaşırtıcı bir şekilde. Belki de daha fazla mesele ile uğraşmak istemiyordu. Masasının üzerinde duran telefonu eline alırken, bir yandan da son diyeceklerini dillendirmeye başladı.

"Lee Heeseung, bu sene yaramazlıklarıyla olmasa da notlarından ötürü zaten mezun olamayacak. Bırakın suçu üstlensin, bir aylığına uzaklaştırma alacak." bu sefer elinde değildi. Kaşlarını çattı ve tok bir sesle, "Hayır." dedi Sunghoon'la aynı anda Dal Mi. Cevaplarını duyan adam şaşırmıştı. Gözleri irileşti. Heeseung ise hiçbir tepki vermiyordu beklenilen gibi. Ama o da şaşırmıştı. İkisinin de neden kendisini önemsediğini merak ediyordu. Özellikle Dal Mi onu daha yeni yeni tanıyordu. Ne diye bu kadar değer veriyordu ona? "Yapmadım demişti. Yemekhanede yapmadığını söyledi." oğlan konuştuğunda müdür güldü. Telefonda bir numarayı tuşlamaya hazırlandı. Cihazı sallayıp ona odaklanmalarını sağladı. "Bırakın o üstlensin. Ailesi zaten zengin. Sana yeni bir paten alırlar ve senin de aileni aramam." korktuğu şey daha yaklaştığında içinden küfretti. Yutkundu. Böyle bir şeyi asla isteyemezdi. Hem ailesi neden aranıyordu ki? O suçlu değildi. Bu odadaki kimse değildi. Sırf sinir olduğu öğrencisine ceza vermek içindi bütün bu çaba.

"Gerek yok. Ailemi arayın. Yaptığımın arkasında duracaklardır." ne yazık ki buna odadaki kimse inanmamıştı. Sunghoon kulağına fısıldayarak, ümitsiz vaka olduğunu söylediğinde göz devirdi. O da biliyordu tabii ki. Ama dik duruş sergilemek zorundaydı. "Pekala, sen nasıl istersen." kızın annesinin numarasının ilk dört hanesini tuşlamıştı ki, uzun süre sonra Heeseung ilk defa konuştu. Dudaklarını ıslattı. Bakışları direkt Dal Mi'deydi. "Durumu üstlenirsem ailesi aranmayacak mı?" evet anlamında mırıldandı adam. Omuz silkti çocuk. Kendisine çok yardım etmişti. Artık son kez o da yardım edecek ve karşılaşmayı keseceklerdi. Umursamaz ifadesini takınıp başını aşağı yukarı salladı. Defterlerin üzerinde hazırda duran uzaklaştırma belgesini işaret edip, müdürden yazmasını istedi. Keyifle kaleminin arkasına bastırdı adam. Lee Heeseung'ın ismini özenle yazarken, diğer ikisi karşı gelmeye çalışmıştı. İmzasını da attıktan sonra sahibine uzattı.

Hızlıca kapıp bir eli cebinde kapıya döndü. İkiliye bakıp derin bir nefes aldı. Sonra kıza odaklandı. "Bir ay sonra görüşmeyelim." Bir şey demelerine izin vermeden odadan çıktı.

fever ❦ lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin