Kenarda duran köpek yatağı ve oyuncaklarını gördüğünde şaşkınca oğlana döndü Dal Mi. "Köpeğin mi var?" başını olumlu anlamda oynattı çocuk. Bir yandan da aşagıda söylediği gibi öğretmenlik sırası ona geldiği için hazırlık yapıyordu. Zaten yarın yine ders çalışmaya gelecekti kız. Haliyle bugünlük ara vermede bir sıkıntı görmüyordu. Paletlerini masanın üzerine koyup, bir de tuval ve fırça çıkardı. Boyalarını tek tek dizmeye başladı. "İsmi ne?" çoğu kişiye komik gelen bir ismi vardı aslında. Oğlan ise bu dala yatkın olduğundan havalı ve sevimli buluyordu. "Picasso." diye cevapladıktan hemen sonra, uzun süredir kullanmadığı önlüğünü dolabından aldı. Kıyafetlerinin boya olmasını seviyordu bu yüzden önlük giymeyi bırakmıştı. Ellerinde ve üzerinde ne zaman boya lekesi görse, o zaman verdiği emeğin daha fazla olduğuna inanıyordu.
Şövalenin boyunu ayarlayıp, kıza yanına gelmesini söylemişti. Bir yandan verdiği isme dair tepkisini anlamaya çalıştığında gayet normal karşıladığını görmüştü. Buna şaşırmıştı. Eliyle şimdi koyduğu tuvale gösterdi. Hemen ileridede fırçalarla su duruyordu. Önlüğü uzattı giymesi için. Yutkundu Dal Mi. Resim çizmek ya da bunun gibi tuval yapmak gibi bir şeyi daha önce deneyimlememişti. Biraz gergindi. "Tuvalin boşa gitmesin. Berbat ederim ben." göz devirdi. Kollarının havada kalmasından yorulduğunda, üzerine atmıştı beyaz parçayı. Geriye çekilirken sandalyesini de beraberinde almış ve oturmuştu. "Güzel çizmene gerek yok. Seni stresten uzaklaştırsın." fikir güzel gelmişti aslında. Sadece yanındaki bu oğlan o kadar güzel çiziyordu ki, her şekilde ona rezil olacağını biliyordu. Önce yine tereddüt etse de sonra önlüğü giydi. Fırçalardan birine uzanıp, o an gözüne ilk çarpan renge batırdı. Ne yapacağı hakkında bir şey düşünmemişti. Öylesine şeyler karalamak da olmazdı. Yere odaklanıp düşündü bir süre. Nihayet aklına bir şey geldiğinde tahtanın sahip olduğu kahverengi gibi bir bir renk elde etmek istedi. Neyle neyi karıştıracağını bilmediğinden, arkasına döndü.
"Tahtadaki gibi bir kahverengiyi nasıl elde edebilirim?" ne yapacağını anlamasa da, ayağa kalktı Heeseung ve kızın yanına gitti. Fırçasını alıp, paketin üzerinde iki-üç tane rengi karıştırdı. Olduğunu düşündüğünde Dal Mi'ye sordu. Başını olumlu anlamda salladı. Kız, kocaman tuvale yarım ay misali bir yamuk çizerken oğlan da sandalyesine geri oturdu. Neyi amaçladığını öngörmeye çalıştı ama şu an için bir şey ifade etmiyordu. Kalın, ve renginin bol bol olduğu bir yarım ay, daire çizmiş ama içini çok doldurmamıştı. Bitirdiğinde tekrar renklere odaklandı. Bu hareketinden başka bir tane elde etmek istediğini fark etmişti çocuk. Sandalyesini biraz yakınlaştırıp hala otururken sordu. Onun aksine önce başka bir şeyi bilmek istiyordu. "Sence detaylı bir şey mi yapmalıyım?" omuz silkti oğlan. Ne için ya da kim için yaptığını bilmiyordu. Bunu sorduğuna göre resmin de bir anlamı vardı. Sessiz kalıp, cevabını açıkça belli ederken, kararını verdi. "Bilimsel olarak yedi rengi var. O zaman detaylandırmayacağım." önceden yaptıkları rengin tonunu biraz açarak çizdiğinin altına boyutuna oranla biraz daha küçük bir tane çizdi.
Ardından bir başka rengi rica etti çocuktan. Beyaza yakın ama sarı gibi de gözüken rengi elde ettiğinde gülümsedi. Yaklaşık bir dakikada bir, yeni bir renk yapıyordu ona Heeseung. Bu süre zarfında da oğlan önce tuvale sonra da resmi yapan kişiye bakıp bakıp duruyordu. Görüntüsü şimdi bir şeye benzemeye başlamıştı ama bahşettiği renklerle alakası yoktu. Bu yüzden anlam veremedi. Sessizliği korudu. Bittiğinde zaten söyleyecek diye düşündü. Arada bir fırçasını ıslatmasını söylüyordu uyarı olarak. Henüz yeni resim çizen biri için bunları bilmemesi normaldi, ama aksine aslında çok da eli yatkın gibiydi. Dakikalarca süren çalışma, nihayet bittiğinde birkaç adım geriledi kız. Neşeyle gülümsedi. Tam kafasındaki gibi olmuş muydu emin değildi ama kontrol etmeye hazırdı. Fırçayı suyun içine bırakıp önlüğünü de çıkardı. Nereye koyacağından emin olamayınca odadaki diğer kişiye döndü. Masanın üzerine işare edince, o da hemen gösterdiği yere bıraktı.
Ellerini çırpıp yaptığı tuvali inceledi. Heeseung da kaşları çatık bakıyordu. Bir gökkuşağıydı bu ama, renkler tamamen farklıydı. Soluk renkler vardı ve olması gerekenlerin yanından bile geçmiyordu. Tuvalin tam ortasında olan bu gökküşağının hemen yanında çiçekler de mevcuttu. Onların da renklerinde bir fark yoktu. Basitçe çizilmiş bir resimdi ama anlamı olduğunu düşündü çocuk. Daha sorusunu sormadan, Dal Mi anlatmaya başladı. "Ortaokulda tanıştığım bir arkadaşım var. İsmi Leeha... Bir keresinde gökküşaklarına ve çiçeklere adeta aşık olduğunu söylemişti." biraz durdu. Derin bir nefes alıp devam etti. "O renk körü. Bu yüzden hiç gerçek renklerle gökküşağını göremedi." düşündüğü gibi, bir anlamı vardı bu tuvalin. Kızın iyi niyeti her zaman şoke ediyordu onu. Daha fazla konuşmadı. Sadece yaptığı çalışmaya bakıp, Leeha'yı anımsadı. Uzun süredir görüşmüyorlardı çünkü kendisi Kore'den taşınmıştı. Ama bir ay kadar sonra buraya tekrar kısa bir süreliğine gelecekti. O sırada görüşmeyi umuyorlardı.
"Fakat bunu şimdi alamam. Annem ders çalışmadığımız bir saniye bile olduğunu bilse beni öldürür." dedi şakayla karışık ama oğlan kadın da bu ışığı görüyordu. "Sende kalabilir mi? Söz veriyorum fazla kalmayacak." başını tamam anlamında salladı Heeseung. Zaten her ğün ders çalışmaya gelecekti kız. Elbet bir gün geri teslim alabilirdi. Kolundaki saatine baktığında, eve dönüş vaktinin geldiğini fark etti. Ne kadar gitmek istemese de bugün biraz daha huzurluydu. Evde tabi tutulacağı sözlü ve yazılı değerlendirmeleri görmezden gelecekti. Çünkü gerçekten rahatlamıştı. Ellerini arkasında birleştirip, gitmesi gerektiğini söyledi. Daha sonra sebep olduğu bu dağınıklığı düzeltmek için şövaleyi kavradı. Çocuk çıkarırken görmüştü. Olması gereken yere koydu. Sonra saçlarını arkasında toplayıp kapıya ilerledi. O an aklına bir şey daha takılmıştı.
"Köpeğin nerede peki?" yatağına attı bakışlarını. Kim olduğunu öğrenmişti ama kendisini hiç görememişti. "Veterinerde, haftaya onu almaya gideceğim." gözleri irileşti. Vücudunu ondan tarafa döndürüp başını hafifçe eğdi. Picasso'yu merak etmişti, görmek istiyordu. Bu yüzden hiç düşünmeden sordu. "Ben de seninle gelebilir miyim?" önce hayır diyecek gibi olsa da, duraksadı. Aslında gelse de gelmese de onun için fark etmiyordu. Omuz silkti. "Ailen köpürmezse tabii." kızı gerisinde bırakarak kapıyı açtı. Merdivenlerden aşağı inerken Dal Mi de sevinçle gülümsedi. Babasınım alerjisi olduğundan bir köpekleri yoktu ki, alerjisi olmasa bile almayacaklarından emindi. Tam anlamıyla Heeseung'a özeniyordu. Yaşamak istediği hayatı yaşıyordu bir nevi. Salona geçip, hızlıca çantasını topladı. O sırada büyükanne de onları görmüş ve yanlarına gelmişti. Kızın gittiğini öğrendiğinde üzülmüştü fakat uzaklaştırma kapsamındaki planlarını duyduğunda tebessüm etti. Hem torunu nihayet ders çalışacak hem de kendi evladı gibi sevdiği bu kızı görebilecekti.
"Bir dahakine daha uzun kal, olur mu?" bunu yapamayacağını bilen ikili, kadını bozmadan sadece başlarını salladı. Oğlan, kızı evine bırakmak için ceketini almaya yeltense de Dal Mi onu durdurdu. "Kendim giderim. Çok uzak değil zaten." evden dışarı birkaç adım atıp yüzünü tekrar onlara döndü. "Bugün için teşekkür ederim. Yarın tekrar görüşürüz!" saygıyla eğilip veda etti ve gözden uzaklaştı. Heeseung bu neşeli tavrına göz devirerek kapıyı kapattı. Şimdi odasına gidecek ve resim çizecekti. Sonra da Dal Mi'in ona verdiği ödevleri yapacaktı ki bunu hiç istemiyordu. Tam gideceği sırada tişörtünden tutulup çekildi. Afallarken düşmemek için Bayan Hareum'a tutundu. Kaşlarını çattı genç çocuk. Sorar bakışlarını yönlendirdiğinde kadın kıkırdadı. "Kim bu kız?" omuz silkti. Uzun uzun aralarındaki anlamsız ilişkiyi anlatmak yerine, "Tanıdık." deyip geçti. Ama bu cevaptan memnun olmamıştı. Sinirli yüzüyle torununun omzuna vurdu. Acıyla inledi oğlan. "Arkadaş olmak çok mu zor?"
"Birincisi, arkadaş edinmek istemiyorum ve ikincisi kızlar genelde arkadaşım olmak istemiyor." sorularından pes etti ve çocuğunun saçlarını karıştırıp, salona geçti büyükanne. Heeseung da hızlıca odasına çıktı. Saatler önce büyükannesinin de bahsettiği büyük tuvali aldı. Cidden bu resme karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece o zaman ona mankenlik yapacak biri lazımdı ve Bayan Hareum evlerinde kalmıyordu. Anne babasıyla konuştuğu yoktu, bu yüzden tek çare Nari'ydi. Hazırda duran fırçalarla, paleti eline aldığında artık tuvali bitirip direkt mankenin kendisine vermek istiyordu. Yarışmaya katılamamıştı ve resim de elinde patlamıştı. Fırçayı boyaya batırdıktan sonra kumaşa dokundurdu. Gözü hemen yanda duran daha küçük olana kaydığında bir süre durdu. Dal Mi'nin altında anlam yaratarak yaptığı tuvali biraz inceledikten sonra kaldığı yerden devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fever ❦ lee heeseung
Fanfiction"Sana kelimelerin söyleyebileceğinden daha fazla ihtiyacım var."