17: Thirteenth Anniversary¹

4.2K 280 53
                                    

Kim Taehyung'dan
Cumartesi akşamı gelip çatmıştı. Yıllardır yapılan bu davete -gerçi beni tek geçen sene çağırmışlardı, yeni çalışandım sonuçta- katılmaya pek yanaşmasam da bir değişiklik olur düşüncesiyle eşimle gitmeye karar vermiştim. Üniversite yıllarımızdaki gece hayatımız veya lise yıllarımızdaki gibi ders çalışacağız bahanesiyle kimsenin haberi olmadan haftalık harçlıklarımızı biriktirerek gezdiğimiz Busan artık hatırı sayılır anılar olarak kalmıştı. İş hayatına atılmamız bize bazı sorumlulukları yüklemiş ve aşk meyvemizin haberiyle hepten dışarıdan uzaklaşmıştık. Eskiden olsa sinema gibi basit randevu yerlerine gitmek yerine daha farklı daha ilgi çekici yerler gezmeye çalışırdık. Şimdi ise sinemaya bile hasrettik.

Davet saat dokuz gibi başlayacak ve gece iki gibi bitecekti. Açık büfe tarzı bir şey olacağından evde akşam yemeği yememeye karar vermiştik. Hazırlanıp gitmekti planımız.

Orada çok fazla kalacağımızı sanmıyordum; Jungkook eminim ki bir değişiklik yapıp gidelim dese de yılların tecrübesine dayanarak söylüyorum, çok çabuk sıkılacaktı. Önemli değildi, sıkıldığı her an eve gelebilir ve dinlenebildiğim sadece şu iki günümü, cumartesi ve pazarımı, onunla geçirebilirdim. Bu bana ödül gibi olurdu.

Yatak odamızda hazırlanan eşimin yanına gitmek için hareketlenmiştim. Kendime koyduğum bir kadeh şarabın yanında Jungkook'a da bir bardağa meyve suyu doldurmuştum. Her ne kadar birazdan yanına gittiğimde şarabı içtiğimi görüp beni azarlayacak olsa da ağzımın tatlanmasını istiyordum. O yüzden hiçbir şey yokmuş, her şey normalmiş gibi odamıza girdim. Aynanın karşısında küpesiyle uğraşan eşimle dudaklarım kıvrılmıştı.

"Yardım etmemi ister misin?" Küpesine o kadar odaklanmıştı ki hafif tombullaşan bedeni sesimle birlikte irkilmişti. Kendisinden çektiği bakışlarını arkasını dönerek bana doğrulttuğunda nefesim kesilmişti. Giydiği gömlek o kadar- o kadar güzel duruyordu ki üstünde dekoltesinin açıkta bıraktığı tenine dudaklarımı değdirmek istedim.

"Deliğim mi kapanmış, anlamadım ki! İki saattir uğraşıyorum girmesi için ama kanatacağım diye korkuyorum." Orada yokmuşum gibi sitemle konuşuyordu. Ben ise az önce gördüğüm görüntüyle kısa çaplı bir şok yaşıyordum. Tanrım... Nasıl bu kadar güzel olabiliyordu?

Tekrar aynaya dönmüştü homurdanarak. Ne dediğimi bile anlamamış olmalıydı. Küpeyi elinden almak için arkasından yavaş yavaş yaklaşmış ve gittikçe burnuma dolan kokusuyla mest olmuştum. Parfümü değildi aldığım koku, zaten genelde kullanmaya gerek duymazdı. Eşsiz feromonları yetiyordu herkesin dönüp dönüp ona bakması için. Eşsizliği yüzünden olsa gerek, nasıl koktuğunu tarif edemiyordum. Jungkook'un kokusuydu adı, o kadar.

Elimdeki meyve suyuyla dolu olan bardağı ve şarabı makyaj masasına koydum tam arkasında olduğum bedenin iki yanından kollarımı uzatarak. Hâlâ dikkati küpedeydi. Jungkook zaten hırslı birisiydi ve eminim ki küpeyle bu kadar uğraşması da tam olarak bu yüzdendi. Onun daha fazla cebelleşmesini izlemek istemediğimden çıplak kollarından omuzlarına kadar parmak uçlarımla bir yol çizmiştim. Aynadan yansımamıza bakıyordum. İstediğimi elde etmiştim, küpeyle uğraşan elleri hareketlerini kesmişti. Şimdi o da aynadan yansımamıza bakıyordu.

"Gevşe biraz, fazla gergin duruyorsun." Boynuna kondurmaya çalıştığım minik öpücüklerle kafasını hafifçe geriye yatırmıştı. Ona dokununca hemen kıvama gelmesi çok ama çok hoşuma gidiyordu.

"Takamadım küpeyi ya o yüzden."

"Hmm" Mühür izinin olduğu yerde dudaklarımı dinlendirdiğimden sesim boğuk çıkmıştı. "Yardım etmemi ister misin diye sordum ama cevap vermedin."

we found love ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin