Bölüm~3

600 36 9
                                    

        Kapıdan çıkan tabutun peşinden yürümeye başladı herkes , Meliha ve İlkay hemen tabutun arkasından yürüyordu. Meliha gözünden akan bi' damla yaşı hemen şalına sildi. Elini torununa uzattı ama kız tutmadı.

     'Güçlü gözükmek istiyor, babasının kızı...'

      Sakince mahallede yürürken öndeki kadın ve kızı görenler merakla onları süzüyordu. İlkay'ın içinde fırtınalar kopuyordu... Bağırarak ağlamak istiyordu , göz yaşlarını tutmak değil. Babasından ne istemişlerdi ki? Neden babasına kıymışlardı... Hiç mi düşünmediler ailesi olabileceğini.

    Durup soldaki çiçekçiye girmişti yaşlı kadına bakıp,

    "Kırmızı gül istiyorum. Güzel bir demet yapın olur mu? Babam çok sever..."

     Gözünün dolacağını hissedince gözlerini tavana dikip sakinleştirdi yaşlı kadın kızın bu haline üzüldü ama ses etmedi. Güzelce buket haline getirdiği gülleri kıza uzattı. Kız cebindeki yüzlüğü verip gül buketini alıp para üstünü almadan dükkandan çıktı köşeden ilerleyen gruba doğru koştu. Babannesinin yanına varınca onlara ayak uydurdu. Kahvenin sokağına gelmişlerdi kalabalık cenaze alayına bakıp içlerinden şükür çekiyordu.

     İdris baba ve oğulları kahve kapısından dışarı çıktılar sırayla...

     İdris Koçovalı, koskoca İdris baba, çukurun başı ... Çukur için öldürttüğü aşkını gördü, kulakları uğulduyordu nasıl olurdu? Paşa onu öldürmüştü! Meliha'nın gözleri gözlerine kilitlenmişti. Adeta lanetleyerek bakıyordu gözleri acı doluydu. Yıllarca bir yalan yüzünden acı çekmişti İdris.

"Küçükk, kız , çık bakayım o şerefsiz Vartolu'nun cenazesi!"

     Muhittin'in oğlu Meke Yamaç'ın gerisinden daha önce görmediği kıza seslenmişti. İdris kıza baktı en fazla on bir yaşında gösteriyordu.Elinde kocaman kırmızı gül buketi taşıyordu.

    İlkay bu sözler üzerine bir anda durdu yavaşça başını Meke'ye çevirdi. Yeşil gözlerindeki ifade ve yavaş hareketleri herkesin gerilmesine neden olmuştu, Meke sakince,

   "Gel abicim yanıma babana teslim edeyim seni."
  
    Kız hayla aynı şekilde bakıyordu Meke ona ilerleyecekken Yamaç tuttu onu. Bu bakışlar Yamaç'a birini hatırlatıyordu.

   Kız sağ elini kaldırıp durmuş onu bekleyen cenaze alayının önündeki tabutu gösterdi. Yavaş ve tane tane konuştu;

"Babam orda... O tahta tabutun içinde yatıyor, onu geri getirebilir misin?"

     Mahalleli kadınlar şaşkınlıkla birbirine baktılar, adamlar İdris babaya bakıyordu. Meke'nin şaşkınlıktan dili lal olmuştu.

"Ben de öyle düşünmüştüm..."

    Sakince ilerlemeye devam etti. Kahraman ve Yamaç birbirlerine baktılar, bir yiğenleri vardı ama nasıl? Yamaç gözleriyle abisine söyledi aklına takılan soruyu;

'Biz ne yaptık?'

                 <***> <***> <***>

      Cenaze gömülmüştü, adamlar İlkay'ın verdiği görevleri yapmak için eve gitmişti.Meliha, Medet ve Celasun mezarın uzağında durmuşlardı.

"Herkes İlkay'ı dinliycek. İntikamımızı alıcaz oğullarım."

Medet sakince Meliha'ya dönüp;

"Meliha ana abim Paşa itinin ölmesini istiyordu. Müsaden olursa onu ben yapayım."

     Celesun mezarı okşayan küçük kardeşine baktı, o mezarda yatan adam hem abisi hem de babası olmuştu çok koyuyordu ona bir kez daha kaybetmişti.

' Bir sözüm var abi sana, Geride bıraktıklarını koruyacağım, Medet abim, Meliha ana ve küçük kardeşimi... Seni koruyamadım belki ama onları koruyacağım...'

    "Bende o zaman yeni bir laboratuvar bulayım. Derede mal yapsakta satamıyoruz en azından oraya iki adam dikeriz bizde kalır ama işletmeyiz."

     Üçlü karara varmıştı Medet yavaşça gidip kızın omzuna dokundu hayla çiçekleri bırakmamıştı,

"Amcacım haydi eve gidelim."

     Hayla toprağı seviyordu küçük kız.Burnunu çekip montunun cebine baktı, telefonu cebindeydi çakısıyla birlikte. Kafasını Medet'e çevirip;

"Siz gidin amca, telefonum benimle , çakımda. Gelirim."

     Uzatmadı Medet tamam anlamında başını sallayıp Meliha ve Celesun'u alıp arabaya bindi.

              <***> <***> <***>

"Ne demek bir kızı var!"

    Yamaç babasının onlara parlamasıyla ona baktı. Sanki çocuğu gizlemiş olan o gibi konuşması sinirlendirmişti.

"Biz nerden bilelim baba Allah aşkına!"

    Kahraman kardeşinin düşüncesini dile getirmişti, nasıl bilebilirlerdi ki?

"Oğlum hani bu adamın kimi kimsesi yoktu lan. Hayır Meliha'yla alakası ne!"

    Yamaç babasına bakıp,

     "Meliha kim?"

     Kahraman'nın aklına gelen şeylerle gözleri büyüdü,

"Yuh artık baba! Mihriban ve annem yetmedi mi?"

     İdris, Kahraman'a baktı öfkeyle içinden de söyleniyordu aynı zamanda;

'Sanki sana tek Nedret yetiyor! Seni bilmiyoruz sanki...'

"Tamam kes ! Şu ajan soktuğunuz çocuğa sorun bakalım bu kız ve Meliha'nın şu Vartolu'yla ne işi varmış. Arayın şu çocuğu!"

    Metin hemen telefonu eline alıp aradı Mete'yi, konuştuktan sonra İdris babaya dönüp anlatmaya başladı.

"Baba hastanede çocuk , kız ona iki kurşun sıkıp göndertmiş. Vartolu' nun kızı Çukurda ve gitmeye niyeti yok! ' demiş. Herkese emir yağdırmış bu Mete'de karşı çıkınca baldırına ve koluna sıkmış. Bi' de konuşmak isterse kapımız açık demiş..."

'Küçük bir kız koskoca adama nasıl sıkmış?'

    İdris şaşırmıştı çocuk en fazla on bir yaşında gösteriyordu;

"Madem konuşmak için kapısı açık, gidip çukurdan çıkmaları için mühlet verelim."

✨✨🎈✨✨
Bir bölüm daha bitti.
Yorumlarınızı bekliyorum:)

Kabuk Bağlayan YaralarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin