5. Bölüm

958 140 6
                                    

*
*
*
*
*
*

Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Alparslan abimin yeni ameliyat olduğunu varsayarak beni Demir ya da Kutay abimin taşımış olduğuna kanaât getirdim. Yatakta doğrulup gözlerimi gezdirdim. Öğle saatlerinde olmalıydık. Komodinin üzerinde şarjda duran telefonumu alıp saate baktım. 11.43 neredeyse öğlen olmuş.

Üzerimde hala hastanede giydiğim kıyafetler vardı. Hemen kalkıp günlük bir şeyler giydim. Üzerimdekileri kirli sepetine atıp odadan çıktım. Ne zamandır yemek yemedim ki ben?

Karnımdan gelen gurultular çok uzun zaman önce yediğimi haykırıyordu. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Kurulayıp odamdan çıktım.

Merdivenlerden inip mutfağa gittim. Mutfak boştu sanırım Sultan Hanım izindeydi. Buzdalbini açıp yemek için atıştırmalık bir şeyler baktım. En sonunda streç filme sarılmış sandviçi görünce hemen elime alıp masaya koydum. İçmek için de soğuk çayda karar kılıp bir bardak soğuk çay koydum.

Ne zaman gelmiştik bilmiyorum ama çok olmuş olamaz. Peki abimler nerde? Az uyuduğum için hâlâ uykum vardı. Sanırım bir kahve daha içsem çok iyi olacaktı. Biten sandviç peçetesini buruşturup tabağa bıraktım. Yarın Sultan Hanım toplar.

Kahve makinasının yanına gidip nasıl çalıştıracağımı çözmeye çalıştım. Ne kadar düğmesi var bunun? Sağına soluna bakıp kullanma talimatı aradım. Bir iki adım geriye çıkıp tekrar göz gezdirdim. Of bununla mı uğraşacağım ya?

Dolaplara bakıp cezve aradım. İnanın şu makinayı çalıştırmaktan daha kolaydır türk kahvesi yapmak. Sonunda dolaplardan birinde cezveyi bulunca yerini ezbere bildiğim türk kahvesini ve fincanı çıkarttım.

Kendime sade bir kahve yapıp fazlasıyla sessiz sakin bir şekilde içtim. Evet ev nedense bu gün fazla sessizdi. Abimin zaten dinlendiğini sanmıyorum. Demir abim şirkete gitmiş olabilirdi. Kutay abim zaten kesin şirektteydi. Ben evde tektim.

Beni bu kadar tehlikeli tehditler alırken evde yalnız mı bıraktılar? Tamam dışarıda korumalar var ama para için çalışan biri bir canı nasıl koruyabilir? Sertçe yutkundum. Korkusuz değildim, sadece korktuğumu belli etmezdim. Biz buna güçlü durmak diyoruz.

Aşağıya inmeden cebime attığım telefonun sesi geldi kulağıma. Telefonu cebimden çıkartıp arayana baktım. Görkem abim arıyordu. Gözlerimi devirip aramayı yanıtladım.

"Efendim."

"Aleda, acil konuşmamız lazım."

"Noldu?" Bıkkınca konuştum.

"Sana her şeyi anlatacağım, her şeyi ama önce lütfen konuşalım."

"Tamam iyi hoş sen her şeyi anlatacaksın ama...Acaba ben sana inanacak mıyım? Sence de önemli olan bu değil mi?"

"Aleda!" Bağırmasıyla sıçradım. "Acil, acil diyorum. Hemen konuşmamız lazım." Derin bir nefes alıp devam etti. "Bak lütfen, izin ver anlatayım. Hiç bir şey göründüğü gibi değil." Sesi daha sakindi artık.

"Çok meşgulüm. Pazartesi şirkete geleceğim, o zaman gel konuşalım." Dıt. Suratına kapattım. Hiç bir işim yoktu. Biraz daha koşsun.

Ama acil de dedi. Ya gerçekten acilse? Nasıl ve ne çeşit bir aciliyet bu? Kime göre neye göre acil? Bunu belirtseydi şu an belki onunla buluşmak için evden çıkmıştım.

Al işte merak ettim. Şimdi o kadar atar yaptım, geri de arayamam ki. Meşgulmüş ne işin var da meşgulsün. Arasam mı? Acil dedi sonuçta. Asla merak ettiğim için değil. Asla!

Yalan HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin