Chuuya, hiçbir zaman olayların üstesinden gelme konusunda iyi olmamıştı. Şikayetlere tutunur, üstesinden gelesiye kadar onları kafasının içinde parçalara ayırırdı. Ancak, kalp kırıklığı bir şikayet değildi. Chuuya bu kez üstesinden gelmek isteyip istemediğinden emin değildi.
Bu hayatında geçirdiği en kötü yıl başıydı.
Babası, arabaya eve sürerken ona çok fazla soru sormamıştı. Kouyou'nun meraklı bakışları ise, her zaman imalı gözlerle susturulmuştu. Olabildiğince normal davranmaya çalışırken başını telefonuna gömmüş, uçuştayken Dazai'nin mesaj atıp atmadığında bakmaya çalışıyordu.
Atmamıştı.
Chuuya dudağını ısırdı, parmaklarıyla telefonun kenarlarını sıktı. Ne fark ederdi ki? Neden bu kadar acınacak durumdaydı? Neden o şerefsizden bir şeyler duymayı bekliyordu ki? Her neyse-
"Tamam." Rimbaud ağır bir şekilde iç geçirdi. "Sormak zorundayım-" Chuuya daha çok göz yaşları hakkında bir yorum bekliyordu. Çünkü babası, gözlerinin kızarıklığını ya da yanaklarındaki lekeleri sormayacak kadar sabırlı olmuştu. "-Boynuna ne oldu?"
"..." Chuuya yüzüne ışık tutulmuş bir geyik gibi duruyordu, ve kapüşonlusunun yakalarını kaldırırken masum göründüğü de söylenemezdi. "Neden bahsediyorsun? Boynum gayet iyi-!"
"Vahşi bir hayvan tarafından saldırıya uğramış gibi duruyorsun."
"Bir çeşit hayvan olduğu kesin." Kouyou ön yolcu koltuğundan konuştu.
"Genç hanım!" Babası yola bakarken sert görünüyordu. "Hakkında konuştuğun kişi senin bebek kardeşin."
"Evet. Bu arada, Akiko ve beni şu üç gün içinde kaç kez basmıştın?"
Rimbaud'un yüzü yeşile çalmaya başladı. "Onu davet etmene izin verdiğim için pişman olacak kadar çok kez."
Kouyou omzunu silkti ve kollarını göğsünde bağlayıp arkasına yaslandı. "Demek istediğim, Chuuya artık on sekiz yaşında." Omzunu tekrar silkti. "Boynuna ne olduğunu düşünü-"
"Belki de soyuldum, tamam mı?!" Chuuya homurdanıp koltuğuna sindi, yüzü kıpkırmızıydı.
"Chuuya-" Ablası çoktan kıs kıs gülmeye başlamıştı. "Soyguncu cüzdanını çalmadan kulağının arkasını mı ısırdı yoksa-?"
"Kouyou!" Arabadaki iki adam da aynı anda çığlık attı, birisi soluk öbürü ise kırmızının renklerine bürünmüştü. Eve doğru gitmeye devam ederlerken Kouyou'nun kahkahası arabayı doldurdu.
Ablası'nın alayları bitmişti. Babaları yemek hazırlamak için mutfağa gittiğinde, Kouyou kardeşinin valizini taşımak konusunda yardım ediyordu. "Abla, ben alabilirim." Chuuya ısrar ederken, Kouyou valizi kız arkadaşına uzattı.
"Rahatla, ufaklık." Yosano gözlerini devirdi, önüne gelen kahküllerini kulağının arkasına atıp valizi merdivenlerden yukarı çıkarmaya başladı. "Ailenin en küçüğü olmak demek onların paranoyak ucubeler gibi davranması demektir."
Chuuya paranoya kısmını sevmemişti ama şikayet edebilecek durumda değildi.
"Bu izlerin Tachihara'dan olduğunu varsayıyorum, değil mi?" Kouyou, koridorda yürürlerken sıradan bir ses tonuyla sordu. Chuuya'nın çocukluk odasına gidiyorlarken kızıl saçlı genç gerildi.
"Uh, aslında..." Chuuya derin bir nefes aldı. "Birkaç hafta önce ayrıldık."
"...Ne?" Kouyou kaşlarını çattı, gözleri şaşkınlıkla büyümüştü. "Neden bana söylemedin? Her şeyin iyi gittiğini sanmıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything or Nothing | Soukoku | Türkçe Çeviri [Tamamlandı-Düzenleniyor]
Fanfic!!!!!!!!!!!! Ağır Smut İçerir !!!!!!!!!!!!!!!! I Do Not Own Bungou Stray Dogs Or The Fiction Itself. Please Support Original Author! *Bungou stray dogs ya da kurgunun kendisi benim çalışmam değildir. Lütfen orjinal yazarı destekleyiniz. Original A...