Hastanenin içindeydi Felix. Karşısında Minho vardı.
"Senin yüzünden bu haldeyim!"
Şokla gözlerini açtı. Evet, kendisi yüzünden olduğunu biliyordu ama Minhonun bunu yüzüne karşı söyleyeceğini tahmin etmemişti.
Daha demin kendisine sarılmak istiyordu aynı kişi.
"Hepsi senin yüzünden, Minhoyu sevdiğimi biliyordun bu yüzden onu kıskandın değil mi!?"
Hızla arkasını dönüp Jisung'a baktı.
"Hayır, hayır! Gerçek değil bu! Değil!!"
Yan tarafından kahkaha sesi işitti.
"Zaten hep yaptığın bu değil mi? Gerçek değil, bilerek olmadı, istemeyerek oldu. Hep bu lafların arkasına saklanıyorsun değil mi Lee Felix!?"
Bang Chan'ın en başından beri kendisine kızgın olduğunu biliyordu.. Bunu yüzüne karşı da söylemişti ama yine de bu kadar ileri gideceğini düşünememişti.
Neden hepsi bunu bilerek yapmış gibi konuşuyordu ki?
"Zavallı. Hiç arkadaşın kalmadı ve ölmek üzeresin. Ama senin yüzünden biz de öleceğiz!"
Ağlayarak yere çökmüş ve Jeongin'e bakmaya başlamıştı.
"Hayır, hayır yemin ederim bilerek yapmadım! Annem öldü o kamera yüzünden, nasıl bunu bile bile yaptığımı söylersiniz!!"
Herkes susmuşken yanına yaklaşan birinin ayak seslerini duydu.
"Her şeyin suçlusu sensin Lee Felix."
Hyunjindi konuşan. Daha sonra sesini daha da yükselterek neredeyse bağırmaya başladı aynı kişi.
Etraf kararmaya başlarken tek duyduğu Hyunjindi.
"Feliix!! Uyansana artık be adam"
Aniden yerinden doğrularak soluk soluğa nefes almaya başlamıştı Felix.
"Uykunda ağlayıp bir şeyler mırıldanıyordun. Iyi misin?"
Kafasını sallayarak yan tarafa bıraktığı su şişesinden bir kaç yudum içmiş ve Hyunjin'e dönmüştü.
"Neden araba hareket etmiyor? Geldik mi?"
"Geldik.. Hazırsan girelim içeri"
Derin bir nefes almış ve camdan dışarı bakmıştı. Hava kararmak üzereydi, 'Hastane' yazılı tabela, arkasındaki kırmızı ışıkla belli ediyordu kendini.
"Gidelim"
Arabadan inmiş ve Hyunjin de geldikten sonra onunla beraber girmişti içeri.
Yanındaki beden danışmaya doğru ilerlerken kendi de arkasından onu takip ediyordu.
"İyi akşamlar. Biz cenaze teslimi için gelmiştik. Felix.. Annenin adı neydi?"
Gözündeki çoktan akmaya başlayan yaşları hızla silerek o da danışmaya yaklaşmıştı.
"Lee Carol"
Kadın bilgisayara bir kaç şey yazmış ve kafasını sallayarak oradan bir hemşire çağırmıştı.
"Beyler Lee Carol'u teslim almak için gelmiş. Morg'a kadar eşlik et"
Hyunjin, kaçamak bakışlarla Felix'e baktığında yavaş yavaş ağladığını görmüştü. Kolunu, onun omzuna atarak kendine çekmiş ve destek vermek için tuttuğu bedeni bırakmadan önden ilerleyen hemşireyi takip etmeye başlamıştı.
Biraz ilerleyip köşeyi dönmüş ve asansöre binmişlerdi. Hemşire eksi katın düğmesini tuşlamış, çok sürmeden asansörün kapısı açılmıştı.
Hemşire yine önden hızla ilerlemiş mavi bir kapının önüne gelince oradaki görevliye bu iki genci bırakarak geri dönmüştü.
"Lee Carol. Dün getirilmiş. Görmeye girecek misiniz?"
Hyunjin kafasını aşağı yukarı sallamış ve görevlinin mavi kapıdan içeri girmesini beklemişti.
Ardından Felix'in tuttuğu omzunu sıkarak onunla beraber içeri girmişti.
O sırada görevli, kadının vücudunu ortadaki masaya yatıyordu.
"Ben sizi yalnız bırakayım. Bir şey olursa hemen kapıda olurum. Ve.. Yüzünü açmanızı tavsiye etmem"
Görevliye kısaca teşekkür edip, Felix'i bırakmıştı Hyunjin. Rahatça ağlasın, içindeki acısını yaşasın diye sesini çıkarmıyor, adeta orada yokmuş hissi veriyordu.
Savsak adımlarla masaya yaklaşan Felix'i izledi. Titrek elleriyle kadının vücudunu saran örtünün, yüzü görünecek kadar kısmını açmıştı.
Yüzü resmen parçalanmıştı.
"Tanrım.."
Tuttuğu için boğazını yakan hıçkırıklarını bırakarak, önünde öylece yatan kadına sarılmıştı.
"Özür dilerim, ben çok özür dilerim anne"
Hıçkırıklarının arasında konuşmaya çalışıyordu. Hyunjin bir kaç dakika sesini çıkarmadan öylece ağlamasını izlese de daha fazla dayanamamış ve sırtına dokunmuştu Felix'in.
"Artık vedalaşmak zorundasın"
Felix sarıldığı kadını zoraki bırakarak yanaklarını silmişti.
"Söz veriyorum.. Söz veriyorum halledeceğim bunu. Ve senin istediğin gibi üniversiteye gideceğim. Orada.. Orada mutlu ol, tamam mı?"
Yanaklarından süzelen yaşlar durmasa da daha az hıçkırıyordu.
"Seni çok ama çok seviyorum"
Tekrar şiddetle ağlamaya başlarken, görevli içeri girerek kadının yüzünü kapatmıştı.
Hyunjin de Felix'i dışarı çıkararak merdivenlerin olduğu yere getirmişti.
"Nefes al. Hadi kendine gel artık Felix. Çok çok üzgünüm ama acını biraz daha tutmak zorundasın."
Küçük bir çocuk gibi kafasını hızla sallayarak gözlerini silmişti. Artık o kadar çok silmişti ki gözlerini kıpkırmızı olmuştu eti.
"Şu gözlerini de rahat bırak artık"
Hâlâ gözlerini silen çocuğun ellerini tutmuş ve aşağı indirmişti.
"Akıyorlar, durduramıyorum!"
Hyunjin, ani bir hareketle karşısındaki bedeni kendine çekerek sıkı sıkı sarılmıştı.
"Bu yaptığıma daha sonra kızabilirsin"
ಥ◡ಥ
Şimdi böyle duygusal sahneler yazmakta berbatım ama çocuğun anası öldü yani atlayabileceğim bir kısım değildi.
Bu cenaze olaylarını atlamak istiyorum çünkü nasıl yazacağım hakkında hiçbir fikrim yok 🙂
Bir bölüm daha böyle ağlamalı, hıçkırmalı şeyler istemiyorum 🙂
Okuyan herkese çok çok teşekkür ederim ಥ◡ಥ♡
Görüşürük ಥ◡ಥ
Öptm ಥ◡ಥ
ಥ◡ಥ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polaroid ×HYUNLIX× ✓
Fiksi Penggemar¡Polaraid filminin konusuyla yazılmış bir fictir¡ "O neydi? Duydun mu?" "Duydum. Biri şaka yapıyordur kesin" Elindeki içkisini yudumlarken konuşmuştu. "Hayır. Hyunjin salak mısın? Biri acı çekiyor olabilir." Tam o sırada bir çığlık sesi daha geldi. ...