Tek bir gün içinde yaşadığım olayları anlatmaya kalksam muhtemelen birkaç saat çenemi kapatamazdım. Üstelik yaşanan olayların çok da güzel olduğu söylenemezdi. Tek bir şey dışında. Mesele sensin ve sürekli aklımdan çıkaramadığın yüzün. Zihnimin içi birbirine girmişti ve ne yapmamla ilgili tek bir fikre sahip değildim. İrem'in arabasına binmek için bir adım atmıştım ki avucumda titreyen telefonla birlikte duraksadım. Ekrana baktığımda tamamen aklımdan uçup giden eve dönme düşüncesi geri geldi çünkü babam arıyordu.
"Babam arıyor, Mert'le görüştüğümden haberi yoktu."
Telaşla sesli bir şekilde düşündüğümde aslında İrem'den yardım istiyordum. Ne Mert'i bu durumda bırakıp gidebiliyordum ne de babamı hayal kırıklığına uğratmak istiyordum. İrem aceleyle arabaya geçmeden önce konuşmaya çalıştı. "Sen eve git, haberdar ederim seni mutlaka. Babana söyleme sakın, yoksa evden çıkarmaz bir daha." Yerime çivilenmiş bir halde İrem'in arabasıyla hızla uzaklaşmasını seyrettim. Ağır ağır kaldırımda yürürken sırtımdaki çanta bile hiç olmadığı kadar ağır geliyordu bana.
Gözümün önünden silemediğim o sahne defalarca tekrarlanıp duruyordu. Yüzüne inen darbelerden sonra bilincini nasıl kaybettiğini izlemiştim. Kalbimin üzerindeki ağırlık o kadar fazlaydı ki kaldırıma yığılmamak için bütün gücümle direniyordum. "Eve geliyorum baba" diye kısa bir mesaj attım babama telefonda konuşmaya mecalim olmadığı için. Güç bela eve vardıktan sonra kapıyı açarak içeri girdim.
"Telefonuna neden bakmıyorsun?"
Kapı sesini duyan babam anında yanıma gelmişti. Endişeli gözlerle beni izliyordu, yüzümdeki ifadeyi gördükten sonra endişesi daha da artmaya başladı. "Neyin var, bir şey mi oldu?" Babamın sorusu üzerine telaşlansam da sakin kalmaya çalıştım. "Yok baba, ne olacak sanki. Yorgunum sadece, uyuyacağım." Yanından geçip giderken bakışlarını hala üzerimde hissediyordum. "Yemek yemeyecek misin?", "hayır, iyi geceler," diyerek odama girdiğimde sırtımı kapıya yaslayarak derin bir nefes alıp verdim. Yolda marketten aldığım ıslak mendille elimdeki kanı temizlesem de Mert'in izlerini taşıyor gibi hissediyordum.
Üzerimi çıkararak banyoya girdiğimde farkında olmadan sıcak suyu fazla ayarlamıştım. Yine de soğuk suyu açma gereği duymamıştım. Sıcak sudan yükselen buhar bütün banyoyu kaplamıştı. Havluyu bedenime sardıktan sonra vücudumdaki kızarıklıkları görmezden gelerek odama girdim. Yaptığım ilk iş telefona koşmak olmuştu.
*bir yeni mesaj
Kimden: İrem
"Merak etme, abim iyi. Ama bildiğin gibi katır inadı olduğu için hastanede tutamadık. Taburcu ettiler ve şimdi evdeyiz. Dinleniyor. İstersen yarın yanına gelebilirsin."
Nefesimi tutarak okuduğum mesajın sonunda derin bir nefes verdim. Yatağa yığılarak İrem'in gönderdiği mesajı tekrar tekrar okudum. İyiydi. Ve yarın onu görmem için İrem evlerine davet etmişti. Kendime düşünmek için fırsat tanımadan parmaklarımı hızlı hızlı klavyede dolaştırarak cevap yazdım.
Kime: İrem
"İyi olduğuna sevindim. Haber ettiğin için teşekkür ederim. Yarın okuldan sonra gelmeye çalışacağım."
"Bekliyor olacağız."
İrem'le olan mesafeli konuşmamız canımı sıksa da en azından konuştuğumuz için bir nevi de olsa kendimi iyi hissediyordum. Birbirine girmiş düşüncelerimi düzene sokma gibi bir niyetim yoktu. En başından beri ip yumağına çevrilen bu süreci takip etmeye kalkarsam işin içinden çıkamayacağımı biliyordum. Bu yüzden de her şeyi akarında yaşamaya karar vermiştim. Fakat emin olamadığım tek bir konu vardı; karşılıklı olarak hislerimizi açık ettikten sonra birbirimizin yüzüne nasıl bakacağımızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Ağı |1
ChickLitBölümler düzenlenerek yüklenmektedir. * "Gölgene bile inanma. Karanlıkta seni yalnız bırakır." Karanlığın bile saklamakta aciz kaldığı şeyler vardır bu hayatta. Öyle ki gölgelerimiz o gerçeklerden korkarak bizi tamamen yalnız bırakırlar en nihayetin...