-41-

44.3K 1.4K 244
                                    

"Melek? Bir şey mi oldu?"

Lavabodan çıktığımda hemen yakında bekleyen Mert babasıyla konuşmasını bitirmişe benziyordu. Yüzümdeki ifadeyi görünce bir şeyler döndüğünü fark etmişti. Kim olsa fark ederdi. Gamze'nin söyledikleri çivi gibi beynime batıyordu her nefes aldığımda.

"Hayır, olmadı. Eve mi gidiyoruz?"

Bakışları masamızda oturan babasına kaydı. "Eve gitmek zorundayız yoksa hiç de hoş şeyler yaşanmayacak," dedi ve elimden tutarak restoranın çıkış kapısına kadar hızlı adımlarla yürüdü.

"Mert, biraz yavaş olur musun? Sana yetişemiyorum. Mert topuklularla koşamıyorum."

Uyarılarımı duymuyordu bile. Babasının söylediği şeyler epeyce zihnini meşgul etmişe benziyordu ki peşinden zorlukla yürüdüğümün bile farkında değildi. Topuklu ayakkabıda böyle yürümeye devam edersem düşeceğimi anladığımda sesimi yükselttim.

"Mert!"

Bu sefer duymuştu. Korkunç bir kabustan uyanır gibi irkilerek arkasını döndü. Kocaman restoranı on beş saniyede bitirmiştik. Onu anlamaya çalışıyordum. Her ikimiz de aynı karmaşanın farkı düğümlerindeydik sadece.  Bu sefer arkasını dönerek ilerlediğinde adımları daha sakindi. İkimiz de araba yolcuğulunda sessizliğimi gömülmüştük. Kafamın içinde yankılanan kelimelerin ağırlığından eziliyordum.

"Mert sevmeyi bilmiyor sadece sevdiklerini ölümün kıyısına götürmeyi biliyor. Çünkü annesinin ona öğrettiği tek gerçek buydu."

Ceren konusunda Mert'i suçlamak hata mı sayılırdı? Bilmiyordum. Annesinin ölümünden sonra sığındığı kişiyi iyileştikten sonra kendisinden mi uzaklaştırmıştı?

"Gamze sana ne söyledi?"

Ses tonu kendisinden emindi. Yalan söylemek bariz ve açık olacaktı. "Seni sevmenin beni ölümün kıyısına götüreceğini söyledi." bakışlarımı camdan çekerek ona çevirdiğimde yüzündeki ifade dikkat değer türdendi. "Haksız olduğu söylenemez." İşte o zaman kalbimin üzerinde müthiş bir acı hissetmiştim. Doğulduğu andan itibaren kaderine kazınan karanlık hayatındaki sevdiği kim varsa onları gölgeler arasında bırakıyordu. Sevmemesi gerektiğini biliyordu fakat hangi birimiz kalbimizin 'sevmek yasak' komutunu dinleyebiliriz ki?

'' Ölümle başa çıkabilirim. Gamze de sen de merak etmeyin.''

Verdiğim yanıttan mutlu olduğu söylenemezdi. Yine de sesini çıkarmadı. Eve gelene kadar başka bir şey konuşmamıştık. Babasının konuşması ile ilgili soracak tonlarca sorumun olmasına rağmen merak etmediğimi düşünüyordum. Belki de geçmişi gerçekten de beni korkutuyordu. Bu yüzden derinlere inmeye çekiniyordum.

İkimiz de farklı odalara çekilmiştik. Mert'in morali babasını gördükten sonra altüst olmuştu. Yüzüne çöken karanlık sadece ona acı vermiyordu. Odamdaki tekli koltuğa oturup penceren dışarıyı izlemekten başka yapacak iyi bir şey bulmamamıştım. Ayın yansımasını izlerken karnıma çektiğim dizlerime yanağımı yasladım. Ölümlerin, acıların üzerine inşa edilen hayatları fark ettikçe yaşadığımız zamanın da çöktüğünü düşünüyordum. Gerçek ailemin olduğu düşüncesi aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Kim daha iyi yalancıydı? Bana ait olmayan ve yıllardır ızdırabında boğulduğum acılardan nefes alamayan ben mi? Yoksa kabus kadar gerçek olan anılarından kaçmaya çalışırken o kabulardan birine dönüşen Mert mi?

Kapı tıklama sesinden sonra Mert'in içeri girmesini izledim. ''Neden uyumuyorsun?'' Sorduğu soru üzerine yanağımı tekrardan dizime yaslarken kendi kendime güldüm. ''Bunu bana uyuyamayan adam söylüyor.'' Mert'in ağırlığıyla çöken koltuğa ikimiz de sıkışmaya çalıştık.

''Satranç oynamak ister misin?''

Hiç beklemediğim soruyla şaşkına uğrarken kafamı kaldırdım. Sadece ay ışığının aydınlattığın odada Mert'in siyaha dönen gözlerine hazırlıksız yakalanmıştım. ''Satranç nereden çıktı?'' Fakat sorum havada kalmıştı. Bacaklarımın altından geçirdiği kollarıyla beni havaya kaldırdı. ''Uyku tutmuyorsa yapacak tek iyi birşey vardır; o da satranç oynamak.'' şaşkınlığımı giderek artıyordu. Daha önce gördüğüm fakat içerisini kontrol etme gereği duymadığım odanın önüne geldik. Beni yere bıraktıktan sonra kapıyı açtı.

''Ben satranç oynamasını bilmem ki.''

''Ben öğreteceğim.''

Odaya girdiğimizde beyaz çarşafların serilerek kapandığı mobilyaları izledim.  Mert ortada duran birkaç mobilyanın çarşafını çekti. Burnuma dolan tozlar hapşurmama neden olurken hiç beklemeden en yakındaki camı açtım. Siyah ahşaptan yapılı küçük masa ve karşılık birbirine bakan deri koltuklar göz önüne serilmişti. Mert'in yüzündeki ifadeyi daha önce görmediğime yemin edebbilirdim.

''Çocukken amcam, İrem ve bana satranç oynamasını öğretmişti,'' ses tonu değişti  ''annemin ölümünden sonra bizi yanına aldığı sıralarda.'' Kalbimin durduğunu sanmıştım. Annesinin ölümüne şahitlik eden yedi yaşındaki çocuğun yaşadığı travmayı atlatmak için sarıldığı yöntem; satranç. Düşünmesine engel olacak bir meşguliyet.

''Gecenin bir yarısı satranç oynama isteğinin altında yatan sebep düşünmene engel olmak olduğunu söyleyebilir miyiz?'' satranç tahtasına odaklı bakışları hızlı bir şekilde beni buldu. ''Düşünmemek değil de belki de birine zarar vermek istemediğimden satranca sarıyorum.'' Meydan okumasını kabul etmiştim. Zayıf yönlerini gözler önüne sermeye niyetli değildi. Köşeye sıkışan kurt kendini öldürürmüş. Bu yüzden hiçbir kurt evcilleştirilemez ya da esaret altında tutulamaz. Bu durum bana Mert'i hatırlatıyordu. Zayıf görünmek seçenekler arasında olamazdı bile. Ya ölecek ya da birine zarar verecekti.

''Annenin ölümü için üzgünüm ama daha çok üzüldüğüm konu babanın senin için endişelenmesi. Sebebi ise kaderinin ona benzeyeceğini düşünüyor.''

İlk kez onunla bu kadar açık konuşuyordum. Babasının adını duyunca ona acır gibi gülümsemişti. ''Babama benzemem için bana yapılan bütün kötülükleri yutmam gerekiyor.'' Gözlerinde parlayan intikam duygusunun sönmediğini fark ettiğimde babasının neden bu kadar endişeli olduğunu anlamıştım.

''Belki de baban annenin hatırı için kendi hayatını hiçe sayarak intikam planları yapmadı. Onun hatırasını sakladı.'' Konuşmam yarıda kesildi. Üzerime yürürken olduğum yere donup kaldım. artık bakışları keskin ve korkunçtu. Söylediğim şeyin onun için ne kadar kabul edilemez olduğunu dudaklarından dökülen kelimelerden anlayabildim.

''Babamın hatıralarında annemle yaşadığı güzel şeyler var. Onun sığındığı şeyleri görebiliyorum. Fakat benim hatıralarımda ise küvette kafasına sıkan bir annenin cesedinden başka bir şey yok. Unutma, tutunduğum son hatıra gelecekti yolunu belirler.''

Örümcek Ağı |1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin