"Bu dansı bana lütfeder misin?"
Masanın üzerinden bana doğru uzattığı eline baktım. Dudağıma yayılan tebessümün ardından "elbette," diyerek davet için uzattığı elini tuttum. Masadan kalkıp diğer çiftler gibi klasik müzik eşliğinde dansa başlarken içimdeki heyecanı bastıramıyordum. Onunla ilk kez dans etmenin heyecanını yaşıyordum. Bazı aşk hikayeleri önceleri yaşadığınız deneyimlerin zamanla daha iyi haline çevrilir. Fakat onun bana sunduğu aşk öyle eşsizdi ki geçmişimde yaşadığım hiçbir tutkuyla kıyaslanamazdı bile.
"Ne düşünüyorsun?" Sorusunun üzerine gözlerimi beyaz gömleğinden ayırarak gözlerine çıkardım. Elimden olmadan dalıp gitmiştim. "Senden önce yaşadığım duyguların ne kadar basit olduğunu düşünüyordum. Basit bir duygu değil bu Mert. Anlatamadığım, kelimelere dökemediğim o kadar şey var ki." Bakışları söylediğim her kelimenin karşılığını içinde bulunduruyor gibiydi. Onun yanındayken anlaşmazlık gibi bir duyguyu yaşamak imkansızlaşıyordu. Öfkeyse öfke, nefretse nefret, tutkuysa tutku... bütün duyguları tüm çıplaklığıyla tenimde hissediyordum.
"Aşk basit bir duygudur aslına bakarsan. Hiç de kitaplara konu olduğu gibi karmaşık değildir."
"Aşk basittir dediğin gibi, karmaşık olan insanlardır. Biziz onu karmaşık yapan." Dedim anın büyüsüyle sarhoş gibi hissederken. Şarkının ritmi duyduğum hislerin ötesinde bir yere götürüyordu beni. "Şarkının ismi ne?" Bakışları klasik müziği eşsiz bir şekilde enstrümanlara döken sanatçılara döndü. "Kuğu gölü. Besteleyen kişi ise Pyotr İlyiç Çaykovski. Bu parça en sevdiklerim arasında ilk üçe girer." İlk kez Mert'in sevdiği şeyler hakkında konuşuyorduk.
Gecenin güzelliği git gide artıyordu geçen her saniyenin ardından. Fakat kısa süre sonra bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Mert'in omuzlarında duran ellerimin altında kaslarının gerildiğini hissettim. İyi bir şey olmamıştı çünkü Mert ne olursa olsun soğukkanlılığını koruyan birisiydi. Bakışları restoranın girişine odaklanmıştı. Bir an bile gözünü oradan çekmiyordu. Baktığı yeri görmek için kollarımı omuzlarından çözerek arkamı döndüm. Ve gördüğüm kişiyle neden bu kadar gerildiğini anlayabilmiştim.
Bize doğru gelen kişi Mert'in babası, Semih Yılmaz'dı. Bir adım arkasından gelen kumral saçlı kızıysa daha önce hiç görmemiştim. Vücudunu saran kırmızı elbisesi; boyunun uzunluğunu biraz daha ortaya çıkarmıştı. Kıvrımlı vücut yapısı, kocaman gözleriyle bana birini andırıyordu fakat kim olduğunu çözememiştim.
"Aranıza katılabilir miyiz?"
Mert'in babası sorduğu soru üzerine elini oğluna uzattı. Baba-oğul ilişkisinden daha çok iş ortağı gibi görüntü çiziyorlardı dışarıdan bakıldığında. Mert ona uzatılan eli sıktı bütün resmiyeti ve ciddiyeti ile. "Özel günüm olduğunu biliyordun." Dedi babasının elini bir süre bırakmazken. Kızın bakışlarını kesintisiz üzerimde hissediyordum. İçimdeki tedirginlik ikisinin de buraya iyi şeyler için gelmediklerini söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Ağı |1
ChickLitBölümler düzenlenerek yüklenmektedir. * "Gölgene bile inanma. Karanlıkta seni yalnız bırakır." Karanlığın bile saklamakta aciz kaldığı şeyler vardır bu hayatta. Öyle ki gölgelerimiz o gerçeklerden korkarak bizi tamamen yalnız bırakırlar en nihayetin...