Medya: Melek
***
Ağır adımlarla yürüyerek kapının önünde durdum. Bütün gücümü soğuk banyonun zemininde harcamış gibi hissediyordum. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissetsem de ardından başka yükün sorumluluğu doldurmuştu o boşluğu. Mert'in de sıkça dile getirdiği gibi; 'şimdi ne olacaktı?'
Anahtarla evin kapısını açarak içeri girdimde salonda volta atan babamın beni beklediğini anlamak zor olmamıştı. Bakışlarındaki huzursuzluk bir şeylerin ters gittiğinin habercisiydi. Gözlüklerini çıkararak mahvolmuş bir şekilde salonun girişindeki duruşumu izledi bir süre. Nerede olduğumu bile sormamıştı. Cevabını biliyordu çünkü.
"Onun yanındaydın değil mi?"
Omuz silktim. Yaşanacak herhangi bir tartışmaya bile gücüm yoktu. "Kendi ellerinle kendini sonu kaçınılmaz olan o düşüşe hazırlıyorsun. Baban olarak buna müdahale ettiğimdeyse öfkeyle karşı çıkıyorsun. Sen söyle, o heriften seni uzak tutmak için daha ne yapmam gerekiyor?" gözlerim dolu olsa da tek bir yaş akıtmamıştım. Kafamı iki yana salladım.
"Çok garip baba biliyor musun? Mert'in kötü olduğunu söylüyorsun fakat onun yanında nedense hep güvende hissediyorum. Beni sürekli hapsettiğin bu dört duvardan daha güvende hissediyorum onun yanında."
Konuşmamız sessiz ve sakindi. Fakat en yıkıcı olan şeylerin sessizlikle geldiğini bilecek kadar büyümüştüm. "Sana sunduğum sığınak yetersiz geliyorsa ona gitmeye devam edebilirsin. Artık görüyorum ki beni gözden çıkarmışsın." Yutkundum. Her ne kadar ona tam tersinin olduğunun, ona hiç olmadığım kadar ihtiyaç duyduğumu söylemek istesem bile bütün kelimeleri yumak zorunda kalmıştım. Artık önümde hiçbir engel kalmamış gibi görünüyordu sevdiğim adama gitmek için. Fakat matematik sorusu değildi yaşadığımız hayat. Bütün formülleri doğru uygulasan bile sonuç her zaman doğruyu göstermezdi.
"Şu aptal aşığın nesi var? Sevgilinden üç 'n'li günaydın mesajı almadın mı bu sabah?"
Yüzündeki muzip ifadeyle bana takılan Damla'ya attığım ölümcül bakıştan sonra yanaklarını şişirerek odağını değiştirdi. "E, anlatmıyorsunuz artık ne oldu ne bitti. Özlem, platonik olup hayatının aşkını bulduğunu zannedip zırlamayacak mısın bugün?" Canı sıkıldığı için bize saran Damla'nın bütün çırpınışları yanıtsız kalmıştı ne yazık ki.
Olayın üzerinden geçen haftalardan sonra Mert'le görüşmeye gizli saklı devam edebiliyordum. Babamın sessizliği ve olay karşısındaki tavrı canımı sıkıyordu. Elindeki telefonu masaya bırakan Elif çıktığımız son dersten önceki teneffüste hepimizi hazırlıksız yakalamıştı.
"Almanya'ya tanışıyoruz, alın size entrika içeren malzeme."
Göğsümde birleştirdiğim kollarım yavaşça çözülürken hepimiz şaşkınlık dolu bakışlarla birbirimize baktık. Elif donuk bakışlarla bizi izlemeye devam ediyordu. Sanki yüzümüzdeki ifadeyi ölçüyordu. "şaka yapmıyorsun değil mi?" diye sordum her ne kadar Elif'in şaka yapmadığını bilsem bile. Elif kafasını iki yana sallayarak masanın üzerindeki telefonu çevirmeye başladı.
"En azından veda ettiğin için teşekkür de bekler misin?"
Az önceki şakacı halinden eser kalmayan Damla hışımla ayağa kalktı. Elindeki törpüyle donakalmış Özlem neye uğradığını şaşırmıştı. Elif'in ansızın aramızdan gideceğine mi şaşırsaydı Damla'nın tepkisine mi karar verememişti.
"Bizimkiler de son anda karar verdiler. Amacım adrenalin yaratmak değil zaten."
Elif'in açıklaması yeterli olmuşa benzemiyordu. Zil bile çalmamışken sınıfa doğru hızlı adımlarla giden Damla'nın peşinden Özlem koşturdu. "Duygusallığı ters teper her zaman, bilirsiniz," diyerek yanımızdan ayrıldı. Elif her ne kadar belli etmese de canı sıkılmışı. Yüzüme boş bakışlarla baktı bir süre. "Söyle, içinde kalmasın." Bakışlarımı okulun bahçesinde gezdirirken içimi çekmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Ağı |1
ChickLitBölümler düzenlenerek yüklenmektedir. * "Gölgene bile inanma. Karanlıkta seni yalnız bırakır." Karanlığın bile saklamakta aciz kaldığı şeyler vardır bu hayatta. Öyle ki gölgelerimiz o gerçeklerden korkarak bizi tamamen yalnız bırakırlar en nihayetin...