Zihnimin derinliklerinden kopup gelen parçalar adeta yabancı bir dünyanın varlığından haber veriyor gibiydiler. Şu an nerede olduğumun, saatin kaç olduğunun bir önemi yoktu benim için. Sadece o vardı. Gözümü bile kırpmadan attığım bu adım bana sadece iyi şeylerin geleceğini müjdelemiyordu. Tam tersi; felaketim de olabilirdi. Ama bu bir varsayımdı.
Nihayet gözlerimi açtığımda sağ yanağına yasladığım elimi yavaşça aşağı indirdim. Şimdi gözlerinin içine bakabiliyordum. Sanki kısa sürelik de olsa bütün duygularını bana açmış gibiydi. Anın güzelliğine o kadar dalıp gitmiştim ki neler olduğunu bile okuyamamıştım. Derin bir nefes çektim ciğerlerime sırtımı banka yaslamadan önce. O da aynı şeyi yaptığında konuşmama kararı almış gibiydik.
Parktaki sessizliği kuşların ötüşü dışında bir şey bozmuyordu. En sonunda Mert'in telefonu çalana kadar. "Ben de diyorum niye sesi çıkmıyor, çatlamamış henüz meraktan baksana." Telefonun ekranını bana gösteren Mert orada çıkan yazıya göre tezahürat yapıyordu. Bahsettiği kişi tabii ki de İrem'den başkası olamazdı. Telefonu açarak kulağına götürdü.
"Evden kaçmak ne demek abi ya? Görüşmenizi ayarlayan ben, dört gözle sizin buluşmanızı bekliyorum bu yaptığınıza bakın..."
Mert nefesini sesli şekilde dışarı verirken telefonu bir hayli kendisinden uzak tutmuştu. İrem durmadan konuşmaya devam ediyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi tuttum.
"Abicim nefes almandan yararlanarak sana durumu özet geçeyim istersen ha, ne dersin?"
"Ay bi de geçme! Ne oldu çözdünüz mü aranızdaki kan davasını?"
Mert göz ucuyla bana baktığında yanaklarımdaki ateşin körüklendiğini hissettim. "Hallettik, hallettik." , "şimdi sevgili misiniz yani?" Ciyak ciyak bağıran İrem özel hayat kavramını silip atmıştı umurunda olmadan. Utancımdan konuşma yetimi da kaybetmiştim yoksa avaz avaz bağırmak geçiyordu içimden 'evet' diye.
"Dilediğin her şey oldu İrem, şimdi rahat bırak bizi. Git şeytanlarınla falan takıl."
Bıkkınca telefonu kapatıp cebine soktuğunda yanımda duran çantamı elime aldım. "Sen nereye?" garipseyen bakışlarını umursamadan ayağa kalktım. "Eve gitmem gerekiyor, kızlara sözüm var." O da ayaklandığında cebinden arabanın anahtarını çıkardı. "Kim bu kızlar?" Şüpheli bakışlarının altında sorduğu bu soruya az kalsın kahkaha patlatacaktım. Beni bu kadar önemseyeceğine asla ihtimal vermezdim.
"Yeni okulumdan; sınıf arkadaşlarım. İstersen bir gün seni de tanıştırabilirim."
Sanki ondan canını istemişim gibi bakış atarak arkasını döndü ve arabaya doğru adımladı. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Sadece onu öptüğüm için bu kadar mutlu olmam doğru olamazdı.
**
"Görüşürüz," dedim ona son kez baktıktan sonra arabadan inerek. Evimizin birkaç sokak uzağında bırakmıştı babama görünmemek için. Aslında bunu isteyen bendim, yoksa onun umurunda olmazdı babama görünüp görünmemesi. Ben sakladıkça işler daha çok büyümeye başlıyordu ve eninde sonunda babamın kaçınılmaz olan şeyi öğreneceğini de biliyordum; yanlış kişiye âşık olduğumu.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp elime cebime attım. Kızlarla olan mesaj grubumuzdan geliyordu bildirimler peş peşe.
-*-
Damla: Melek Hanım işleriniz bitti mi acaba?
Özlem: kızı rahat bırak. Ne güzel aşkı bulmuş işte...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek Ağı |1
ChickLitBölümler düzenlenerek yüklenmektedir. * "Gölgene bile inanma. Karanlıkta seni yalnız bırakır." Karanlığın bile saklamakta aciz kaldığı şeyler vardır bu hayatta. Öyle ki gölgelerimiz o gerçeklerden korkarak bizi tamamen yalnız bırakırlar en nihayetin...