İçimde karanlığa karışan canlı renklerin siyahlığıyla kalbim karardı, kararan kalbimi ele geçiren kin ve nefretten güç aldım ve arkama baktım. Arkama baktığımda kimse yoktu, yokluğu o an yanımda olmadığı anlamına gelmiyordu. Giderken bana bıraktığı kokusu gözlerimin öfkeyle dolmasına sebep olmuştu.
Arabadan indim ve haykırmaya başladım; ''Ölüm Meleği!''
Ardı arkası bitmiyordu söylenmemin...
''Sen bir korkaksın, duydun mu beni? Sen bir korkaksın! Şu saatten sonra beni sadece izlemekle yetineceksin. Sana ait olduğunu sandığın kadının bir başkasına ait oluşunu kendi gözlerinle göreceksin.''
Ayak sesleri duyduğum çalılığa doğru yöneldim.
''Karşıma çıkmaya yüreğin yok senin! Sen bir bedene hapsolmuş iblissin! Başka bir bedeni esir al, başka bir kalbi oyuncak et kendine. Ben sana ağır gelirim, beş kuruş etmez ciğerin taşıyamaz benim karakterimi!''
Adımlarının bana doğru yaklaştığını hissediyordum.
''Senden korkmuyorum, senden nefret dahi etmiyorum... Ben de bu tarz duygular barındıramazsın, sen benim için bir yabancısın!''
Sen benim ezbere bildiğim bir yabancısın...
Suratıma çarpan rüzgar yönünü değiştirdi ve kafamı allak bullak etti. Az önce burada olan varlığı şimdi her caddedeydi, az önce beni esir aldığını bildiğim gözleri her sokakta üzerime kenetlendi, az önce adımlarını hissettiğim yer duyduğum her sese karıştı. Onu bulmak şizofreni sanrılarımın bitmesiyle eş değerdi, zor değil, imkansıza aşık.
Koşmaya başladım. Onu bulmak için elimden gelen her şeyi yapacaktım!
Kafamı bir bedene çarptığımda yolun sonuna geldiğimi anladım...
Yolun sonu muydu? Yoksa son gibi gözüken her şey bir başlangıcın kurbanı mıydı?
Kafamın çarptığı bedene gözlerimi açmadan gömüldüm.
Aradığım adam sen değilsin...
Ağır ve düzensiz kalp atışlarını dinlediğim, varlığını her an kalbimde hissettiğim, kokusuyla peşine düştüğüm yabancı sen değilsin...
''Derin...''
Benim ezbere bildiğim yabancı, sen olamazsın.
''Hakan...''
''Neler oluyor Derin?''
''O... O burada!''
Hakan kimden bahsettiğimi anlamış olacak ki bir kaç adım ileriye atıp gözleriyle her yere değindi, saniye dahi geçmeden bana doğru yaklaştı ve gözlerimin içine baktı.
''Hayır, burada kimse yok.''
Hayır derken gözleri yalan söylediğini haykırıyordu.
Usulca kafamı salladım.
''Yaşadıkların kolay değil. Yorgunsun...''
''Haklısın. Saçmalıyorum.''
''Ben öyle bir şey demek istedim.''
''Sen demiyorsun, ben diyorum. Gidelim mi?''
Hakan bana tedirgin bir şekilde sarıldı, her adımda arkasına dönüp bakıyordu. Benim içim ise oldukça rahattı. Aradığım adamın uzaktan beni izlediğinin farkındaydım.
Uzunca bir yol gittikten sonra Hakan arabasını durdurdu. Yarı baygın gözlerle etrafı incelemeye başladım. Tek katlı bahçesi olan bir eve gelmiştik.
![](https://img.wattpad.com/cover/192236960-288-k573971.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Meleği ve Gül Güzeli
General FictionKaranlık bir caddede havaya sıkılan iki el ateş sesi, kalbime saplanan tarifi olmayan acı ve dudaklarımdan yere dökülen küflenmiş kan tadı, kulaklarımda çınlayan ne olduğu belirsiz haykırış sesleri... Rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak...