YANILGI

277 157 43
                                    

Melih; "Benimle gel gül güzeli." dedi ve bana doğru usulca elini uzattı.

Uzattığı eline birkaç saniye bakındım. O an aklımdan geçmesi gereken tonlarca düşünce ve soru işareti olması gerekirken ben artık hiçbir şey düşünemiyordum. Beynimin içi doluydu ve daha fazla düşünceyi kaldıramıyordu. Bir çift boş gözlerle uzattığı eline bakıyordum...

Hiçbir şey demeden uzattığı elini tuttum.

Odadan çıkmamızla kapıyı kapattı ve merdivenlere doğru ilerledik. Salona geldiğimizde ağır ve yavaşça kanepeye oturdu. Ben de Melih'in yanında yerimi aldım.

Gözlerim bir yerlere dalmıştı, ama nereye?
Belki de tüm yaşanılanları unutmak içindi bu mücadelem.

Melih'in gözleri bedenimi esir almıştı bunu hissediyordum...

Çok vakit geçmeden, şu cümleyi kurdu; "Derin... Uyumayacak mısın?"

Onun ses tonu bir çok duyguyu aynı anda yaşamama sebep oluyordu; korku, güven, mutluluk, hüzün, çaresizlik, umut, vazgeçiş ve hayata yeniden tutunma isteği...
En önemlisi hissettiğim aşk ve nefretti.
Aşk, nefrete çok yakın. Jilet gibi keskin bir çizgi var aralarında. O kısa mesafeyi aştığında jilet darbeleriyle kalbin parçalanması, kaçınılmaz.

Melih'in ellerinin saçımda gezmesiyle irkildim. İrkildiğimin farkına varınca elleri kıpırdamadan durdu. Ardından şefkatle saçlarımı okşamaya devam etti. Elleri saçımda gezindikçe saç diplerim acıyordu fakat bir o kadar da acımı sırf o sevdi diye hissetmiyordum.

Melih, ılımlı ses tonuyla; "İyi misin?" diye sordu.

"İyiyim." dedim.

İyiyim demek sadece bir refleks!

"Uyu gül güzeli... Saat bir hayli geç oldu."

"Ben uyumayacağım. Sen uyu."

"Sana sarılmadan, varlığını hissetmeden uyuyamıyorum."

Gözlerimi sımsıkı kapattım...
Bana bu şekilde davranması ve şefkati yaşadığım tüm kötü duygulardan arınmamı sağlıyordu.
Ama... Bu ilgi de neyin nesiydi?
Üzerini kapatmak istediği bir şeyler mi vardı?
Bu gitgellerle nasıl yaşayacağım, bilemiyorum.
Yine de ona kıyamıyorum...
Kalbim onun olmuştu, gidemiyorum!

Elimi Melih'in kalbinin üzerine koydum ve hafifçe geriye doğru itmemle kanepeye uzandı. Ben de yanına uzandım ve kafamı boynuna gömdüm elim ise hala kalbinin üzerindeydi. Elimi tuttu ve sevmeye başladı... Kokumu göğüs kafesinin içine doldurdu, nefes alışverişi ise oldukça ağır ve yavaştı.

Dudakları yavaşça aralandı; "Derin." dedi.

"İlk defa hissettim." diye de ekledi.

"Neyi?" diye sordum.

"Canımın yandığını hissettim."

Kafamı boynundan kaldırdım fakat gözlerinin içine bakmadım, dudaklarım yanağıyla temas halindeydi.

"Sen üzülünce canım yandı."

Kurduğu cümle ve ses tonu kalbimin sızlamasına sebep olmuştu.

"Senin canın yanmasın."

"Bunun için hiç üzülmemen gerekiyor."

Bir kaç dakikalık suskunluğumuzun ardından sessizliği şu cümleyle bozdum; "Benim güvenimi kırma olur mu? Çünkü ben hayata güvendiğim yerden kırıldım."

"Derin... Senin hassas ama bir o kadar güçlü kalbini seviyorum."

"Uyuyalım mı?" diye sordum.

Sorduğum soruya hemen cevap vermedi. Kurduğu cümlenin üzerini kapatmamdan dolayı olsa gerek...

"Tamam." diye karşılık verdi.

Melih'in beni sevdiğini söylemesiyle, kalbimdeki ağırlığın yükünü kaldırıp attım; huzurun penceresini araladım, mutluluğun ele geçirdiği bedenimle havayı soludum, kuş gibi hafiflediğimi hissediyordum...

Ama aklımdan geçen bu sözlerimin hiçbirini ona yansıtmadım...

Çünkü ne kadar değer verdiysem bir o kadar da verdiğim değer kadar değersizleştim.
Anlam yükledikçe anlamsızlaştım.
Dolu dizgin hislerimi yönelttim, içi boş hisleriyle karşı karşıya kaldım.
Kalbimi açtıkça hissiyatları kapandı.
Çıkmaz sokak bildiğim adam yolu değiştirip farklı sokaklara saptı.
Kurduğum hayaller yere düştü parçalandı, can kırığımla beraber yoluma devam etmek zorunda kaldım...

Melih'e baktığımda uyuyordu, gecenin karanlığına kalbi teslim olmuştu.

Ben ise onun karanlığına karışıyordum, esir olan kalbimi daha fazla uyutmamaya çalışıyordum.

Beynimin içinden geçen sözcüklerle kavgam bitmiyordu; derya deniz olmuş düşünce... Ben bu düşüncelerin içine düşünce boğuluyorum!

Kendimi mutfakta buldum...
Buraya nasıl geldim?
Ben az önce Melih'in yanında değil miydim?
Böyle bir şey nasıl olabilir?
Zihnime yönelttiğim soruların cevabı parça parça, ben o parçalarla bağlantı kuramıyorum.
Akıl sağlığımı yitirmenin bir adım gerisindeyim.

Araba korna sesiyle irkildim.
Bu dağ başına bizden başka kim gelmiş olabilir? Büyük ihtimalle birileri gideceği yönü karıştırdı ve bu yola saptı...

Yardıma ihtiyaçları olabilir düşüncesiyle olduğum yerden sıyrıldım ve hızlıca pencereye doğru gidip camdan dışarıya bakındım.

Gözlerime inanamadım...

Hakan!

Araba kornasına yanlışlıkla basmış olacak ki; "Hay aksi!" der gibi, suratını büzüştürüp ellerini iki yana açıp kasılıyordu.

Ansızın cama doğru baktı ve göz göze geldik.

İkimizde şaşkınlıktan donup kalmıştık.

Kahretsin! Onun burada ne işi vardı?
Anlaşılan bizi takip etmişti...
Ne sanıyor bu kendini Sherlock mu?

Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonra ağzımla sessizce bir şeyler geveleyip, yerinde duramayan el kol hareketlerimle ona karşı olan sinirimi ve öfkemi belli ediyordum.

Hakan hiçbir şekilde tepki vermiyordu.
Ağzı açık kalmıştı, ansızın yakalanmak onun donup kalmasına sebep olmuştu.

Gözüm sürekli Melih'teydi.
Uyanırsa işler çığırından çıkardı, daha fazla kaos yaşamayı kaldıramazdım.

Dudaklarımı okumasına izin vererek, yavaş ve ağırca; "Git buradan, defol git!" dedim.

Kafasını önüne eğdi...
Bir süre aynı şekilde durduktan sonra bir şeyler söylemek için yeltendi ama söyleyemedi.
Gözlerini sımsıkı kapattı elini yumruk yapıp sıktı. Ardından içten bir nefes aldı, kendisini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi.

Benim de onun dudaklarını okumamı istiyor olmalı ki şu cümleyi kelimelerin üzerine basa basa söyledi; "O seni üzecek; güvenini yerle bir edecek, sana zarar verecek... Ben buna müsaade etmeyeceğim!"

Arabasını çalıştırdı ve hızlıca gözden kayboldu.

Birkaç dakika pencerenin önünde kaldım, kurduğu cümleyi içimden tekrarlayıp durdum.

Sevdiğim adama inanarak yanılmış mıydım?
Ben bunca zaman büyük bir hatanın içinde mi yerimi aldım?

Alevlerin içinden geçiyorum; cehennem ateşine kafa tutuyorum, bu yanılgı da yanıyor ruhum!

Hakan'ın söyledikleri karmakarışık olan düşüncelerimin allak bullak olmasına sebep olmuştu.

Tüm bu düşüncelerden sıyrılmaya çalıştım. Benim uykuya ihtiyacım vardı, yorgun zihnim yolculuğa çıkmıştı fakat hiçbir yere varamıyordu. Olduğum yerde saydırıyordum.
Uyumaya ve unutmaya ihtiyacım vardı...

Melih'in uyuyor olması içimde olan sıkıntıyı bir nebze de olsa azaltıyordu.
Çünkü bu durumu görmüş olsaydı; onu hiçbir kuvvet durduramazdı, elinden bir kaza çıkması kaçınılmazdı, bu işin sonu hiç iyi olmazdı.

Kafamı çevirip Melih'in yanına doğru gidecekken bedenim, duvar gibi kaskatı olmuş bedenle çarpıştı. Melih arkamdaydı...

Ölüm Meleği ve Gül Güzeli Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin