Hakan, söylediği sözden sonra arabasına havalı bir giriş yaptı ve vakit kaybetmeden anahtarı takıp arabasını çalıştırdı.
Hakan'ın kurduğu cümleyi defalarca
tekrarladım içimden.Bakışlarının ağırlığı üzerimdeydi...
Yavaşça ben de gözlerimi ona doğru çevirdim.
Tebessüm ederek; "Sen nesin böyle? Söyle bana." dedi.
Usulca gülmeye başladım.
Naif bir ses tonuyla; "Ben başına gelebilecek en güzel şey... Şey, bela da olabilirim." dedim.
"Öyle mi?" dedi ve etkileyici ses tonuyla; "Başka?" diye de ekledi.
"Ben; dedikodu dostun. Can kırıklarının tutkalıyım. Ayakta duramadığın anda koltuk değneği.
Karanlığa elini uzattığında bulacağın elim. Ve... Kimse duymadığında sesini duyacak kişiyim."Gülmeye başladı, ardından gülüşünü durgunlaştırdı ve tüm benliğiyle gözlerime kenetlendi.
"Sen Derin... Sen benim anlamsız hayatıma anlam kattın. Her şeyim oldun benim... Sensiz her şeyin tadı tuzu eksik."
Öylesine mutluydum ki...
Utangaç bir edayla kafamı çevirip güldüm. Ahenkle dans eden saçlarımı kulağımın arkasına iteledim.
Tekrar Hakan'ın gözlerine bakıp gülmeye başladım.
Gözlerimiz bu sefer buluşmadı, heyecanına yenik düşen Hakan'a uyum sağlamıştım.Tüm yolculuğumuz kaçamak bakışlarla ve durmak bilmeyen gülüşlerle geçti.
Üniversiteye gelmiştik...
Her zaman olduğu gibi kibarlıkla kapımı açıp, elimden tuttu ve arabasından aşağıya indirdi.Bizimkiler az ilerideydi ve panik halindelerdi.
Kahretsin, Alperen de oradaydı!
Hakan eliyle; "Neler oluyor?" der gibi işaret etti.
Hiç konuşmadan; "Bilmiyorum." kelimesini dudaklarıma yansıttım.
Hakan'la konuşmadan da anlaşabiliyorduk.
Hızlı adımlarla bizimkilerin yanına ilerledik.
Hakan; "Bu ne şiddet bu celal?" dedi.
Semih; "Üniversiteler arası şarkı söyleme yarışmasını yarına almışlar be ağabey!" diye karşılık verdi.
Ezgi; "Bu müdüre tam bir çatlak!" dedi.
Arzum'a baktığımda; Alperen'den gözlerini ayırmıyordu. Çaktırmadan Alperen'e baktığımda onun gözlerinin de ben de olduğunu gördüm.
"Ne bakıyorsun?" dedim fısıltıyla.
Suratındaki sinsi gülüşüyle yanıma geldi. Bir adım daha atıp omuzunu omuzuma değdirdi. Tüm sinirimle gözümü kırpmadan Alperen'in gözünün içine baktım. Bir fayda etmeyeceğini anladığımda gözlerimi çevirdim.
Üzerimde bir ağırlık vardı, üzerimde olan ağırlıkla Arzum'a baktığımda o masum kadının gözlerindeki nefrete şahit oldum. Adeta benden nefret ettiğini söylüyordu o gözler...
Bana öyle geldiğini düşünüp Hakan'ın omuzuna kafamı yaslayıp sarıldım, Hakan'da bana sımsıkı sarıldı.
Tekrar Alperen'e baktım ve tek kaşımı istemsizce havaya kaldırdım.
Alperen delirmiş gibiydi...
Öfkesinden kaskatı olan çenesini sıkıp hızlı adımlarla üniversitenin içine yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Meleği ve Gül Güzeli
General FictionKaranlık bir caddede havaya sıkılan iki el ateş sesi, kalbime saplanan tarifi olmayan acı ve dudaklarımdan yere dökülen küflenmiş kan tadı, kulaklarımda çınlayan ne olduğu belirsiz haykırış sesleri... Rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak...