Kapının çalmasıyla aklımın içinden süzülen sözcükler gökyüzünde bir bulut olup yerini aldı...
Boy aynasından saçlarımı ellerimle aceleyle düzelttim ve derin bir nefes aldım.
Heyecanım içimi gıdıklıyordu!
Kapıyı açtım ve kim olduğunu bilmeden gözlerimi sımsıkı kapattım.
Rüzgarın esintisiyle gönlüme giren bu hoş koku...
"Hakan..."
"Derin'im... Ha anladım, senden başkasına körüm demek oluyor bu."
"Ya... Dalga geçme!"
"Bunun başka açıklaması var mı?"
"Var."
"Neymiş o?"
"Seni kokundan tanıdım."
Hakan hiçbir tepki vermedi.
Suratıma bakakaldı, şaşkınlığı göz bebeklerine dahi yansımıştı!Hakan birden kalbini tuttu.
Elleri titriyor ve nefes almaya çalışıyordu.O panikle Hakan'ın yakasına yapıştım ve; "Hakan... Hakan kendine gel!" diye bağırdım.
"Yavaş gel, kalbimden vurdun!" dedi ve kahkaha savurdu.
"Ne yani numara mıydı, neden yaptın böyle bir şey?"
"O güzel lafından sonra Ali Rıza Bey gibi felç kalıyordum az kalsın... O değil de, kalp krizi geçirsem demekki yakama yapışacaksın!"
"Şapşal! Gırtlağına çökmediğime dua et sen!"
Ellerini havaya açtı ve kendi kendine mırıldandı...
"Ne o? Bakıyorum da benden hemen sıkıldın."
"Hayır. Ne sıkılması, onu nereden çıkardın?"
"Yalan mı sanki? Sıkıldın işte benden..."
Kelimelerini uzatarak; ''Derin, biraz daha saçmalamaya devam edersen..." dedi.
"Ha birde saçmalıyorum... Bravo sana Hakan, bravo!"
Hakan'la uğraşmayı seviyorum. Öldürücü etki yaratan; yahu Derin sal artık beni dedirten bu triplerime maruz kalmasına rağmen gayet kibar.
"Sen gelsene buraya!"
"Ne? Hayır!"
"Gel, gel!"
"Hakan, hayır dedim sana!" dememle havaya uçmam bir oldu.
Hakan'a kibar demiştim;
izninizle o kelimemi geri alıyorum."Bana neden karpuz muamelesi yapıyorsun?"
"Biraz daha konuşursan..."
"Eee... Ne olur?"
Hakan kucağından indirip belimi beline yasladı ve elleriyle sıkıca kavradı.
Baş parmağını dudağıma götürüp nazikçe okşamaya başladı.
Aramızdaki mesafe git gide azalıyordu. Gözlerim kapandı ve nefesim ağırlıkla Hakan'ın nefesine karıştı.
"Bu olur..." dedi fısıltıyla, ses tonundaki naiflik kendine daha çok çekiyordu.
Dudağı dudağıma sarılacakken; kafamı aniden göğsüne koydum. Utangaç bir çocuk gibi!
Benim için bir öpücük dahi çok özel.
Çünkü bedene dokunmadan, ruha dokunmaktı aşkın en maharetlisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Meleği ve Gül Güzeli
Ficción GeneralKaranlık bir caddede havaya sıkılan iki el ateş sesi, kalbime saplanan tarifi olmayan acı ve dudaklarımdan yere dökülen küflenmiş kan tadı, kulaklarımda çınlayan ne olduğu belirsiz haykırış sesleri... Rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak...