ÖLÜM MELEĞİ

858 410 23
                                    

Daha fazla yanmayı kaldıramıyor bünyem.
Her defasında daha fazla acıyı kabullenemiyor canım.
Sevgimi nefrete dönüştürdüler, sevinçle atan bu kalp öfkeyle atmaya başladı.
Nefes alabildim, geri veremedim.
Uyuştu bedenim, hiçbir şey hissedemedim.
Aklımı yitirdim, kelimeler kayıptı.
Kendimi kaybettim, kelimeler anlamsızdı.

Başkaları için feda ettim kendimi,
hayatları aydınlık olsun diye kendi hayatımı kararttım.
Tüm yolları ezbere bilip kendi yolumu çizememenin burukluğu var sol yanımda.
Her şey üst üste geldi altında kaldım.
Deneme tahtası gibi kalbim kullanıldı.
Hayatla bağlarım koptu, kendi varlığımda acı veriyor artık.

Aslında en sevdiklerimiz bize yabancı olanmış. Bir ömür tükense de insan insanı hiçbir zaman tanıyamazmış. Onca yaşanan güzel anılar, omuzunda ağladığın günler, bir parça ekmeği paylaştığın zamanlar, zaman kaybıymış. Bu bedenin sahibi bile biz değilken başkasına sahiplik etmek, kendi canımızdan sakınmak ahmaklıktı.

Bir yorgunluk var üzerimde, nefes almaya dahi takatim yok. Yapabildiğim tek şey günün bitmesini beklemek.
Bir durgunluk var gözlerimde, göz kapaklarım ya uzunca süre açılıp yaşadığı şeylere anlam vermeye çalışıyor, ya da uzunca süre kapanıp çok geç olduğunu anlıyor.
Bir boşluk var kalbimde, her gece içine düştüğüm, her an kaybolduğum, kendimi bulamadığım bir boşluk var kalbimde.
Keşke, en büyük savaşım kendimle olmasaydı.
Keşke, kendimi düşman bilecek kadar hayata dair olan iplerim kopmamış olsaydı.

Bir başımayım...
Ben sustukça duvarlar haykırıyor, hepsinden farklı bir ses çıkıyor.
Alaycı tavırla gülüyor duvarlar.
"Konuşan ve gülen duvarlar."
Yalnızlık bu, seni kendinle konuşturur.
Yalnızlık bu, seni kendine güldürür.

Cenneti arzuladıkça, hayatın gerçeğiyle gelen acılar da boğuluyorum.
Bir yanım mutluyken diğer yanım karanlıkta kayboluyor.

En üst kata geldim, pencerenin camını açtım ve tümseğin üzerine çıktım.
Son bir kez bakabildiğim kadar baktım gökyüzüne, son bir kez kendi yağımda kavruldum insanlara bakarak.

Annem geldi aklıma...
Gözyaşlarım akıyor damla damla,
buharlaştım ve karıştım rüzgara.

Annemin kaderini yaşıyordum, ben annem gibi güçlü değilim atılan iftiranın yükünü taşıyamadım sırtımda.
Sen kötü bir kadın değilsin anne!
Ben de değilim.
Varlığım anlatamadı şimdi konuşma sırası yokluğumda.

Benim için tek kurtuluş ölüm!

Ağlama anne, ne olur ağlama.
Gittiğim yerde daha az yanacak canım,
ben bu dünyada cehennemi yaşadım!

Ben ölüyorum, yaşamak için bir neden yok!
Ben yaşıyordum ya, yaşarken ölüyordum!

Giysime baktınız, içime değil.
İsmimi bildiniz, yaşadıklarımı değil.
Yaşattığım fikrimi duydunuz, öldüğümü değil.

Bir ayağımı boşluğa bıraktım ve gözlerimi sımsıkı kapattım.

Cenazeye katılan: Bedenimi yukarıdan izleyen ruhum.
Ölüm saatim: Gücümün durdurmaya yetmediği
zaman.
-
Koluma eller kenetlendi.
O yükü daha önce hiç hissetmedim, yalpalandım ve geriye doğru savruldum.
Kafam heybetli bir dağa çarpmış gibiydi.

Gözlerimi açtığımda; uzun boylu, masmavi gözlü, sert çehreli, kaşları çatık ve tepkisiz yüzü kaskatı kesilmiş bir adam vardı.
Ürkütücü ve bir o kadar da büyüleyiciydi.

Gölgesini her salise hissettiğim, bakışları bedenimde müebbet hapse çarptırılmış olan adamdı.
Kendini bana göstermeyen, zihnimde soyutlaşan adam, somutluğuyla karşımdaydı.

O adam Melih Görgün'den başkası olamazdı.
O adam benim ölüm meleğim olacaktı!

Titreyen ses tonumla;
"Sen... Sen kimsin?" dedim.

"Bunun cevabını biliyorsun." dedi.

Ses telleri duvarlarla örülmüş gibiydi, soğuk ve bir o kadar da sertti.
Ateş saçan gözleriyle yüzümü incelediğini hissediyordum. Gözlerimle gözlerine bakmak istedim ama yapamadım. O bir saniye bir asır gibi geliyordu, kalbimin virane olmuş şehirleri nefesimi kesiyordu.

Kendimi öldüremedim.
Hayatıma son vereceğim yerde, hayatıma son verecek olan adamla karşı karşıyayım.

Ben intiharlar kokluyorum, ruhumu iyileştiren ilaç mezarlığın altı.
Çığlıklarımla birlikte ağıtlarım, ölüm meleğine haykırış.

Konuşmak istedikçe beni durduran bir güç vardı. Göz yaşlarım kirpiklerime tutunup düşmeyi beklerken, hiç beklemediğim bir anda bileğimden sertçe tuttu ve sürüklenmeye başladım. Bileğim kopacak gibiydi müthiş bir acı hissediyordum.
Adımlarımı, adımlarına uyum sağlamaya yeltenemeden tökezleyip sürüklenmeye devam ettim.

Kafeteryaya geldiğimizde her yer hızlıca gözümün önünden geçiyor, herkes bulanık gözüküyordu. Hakan'ı gördüm. Kafamı çevirip yeniden bakmaya çalışana kadar uzaklaşmıştık bile.

Durduk...

Ciğerlerime saplanan hava genzimi yakıyordu. Ve ben koşar adımlarla ölüme yürüyordum.

Ecrin, üniversite kapısının girişinde duruyordu.
Tek kaşını havaya kaldırdı ve bizi süzdü ardından suratına bir kaç saniyeliğine şaşkın bir ifade takındı.
Aynı şekilde hiç beklemediğim bir anda sürüklenmeye devam ettim.

Ne olup bittiğini anlamadan apar topar arabaya bindirildim. Gaza yüklendi ve son sürat yola koyulmadan önce Ecrin'in yola fırlayarak ardımızdan baktığını gördüm.

Bir katille yan yanayım.
Son anlarım, son alıp verdiğim nefeslerimdi bunlar. Karşı çıkamadan, engel olamadan, ölüm meleği hiç uyanmamam üzere beni ölüm uykusuna mı yatıracaktı?

Gözlerimi sımsıkı kapattım...

Ardımda bırakmadıklarım içimi oydu, anlamsız bir boşluk.
Denizler taşıyor artık, güneş çaresizlikle ufukta doğuyor.
Gözler açık görmüyor, diller haksız olana tutuluyor.
Onların gözlerindeki karanlık seyri izledim.
Göz teması kurmak benim için işkence.
Yanlış yaşıyoruz tüm doğruları bilip.
İçimde ki ürkek kız çocuğu ağladıkça, kendimi ateşe verdim.

Ani frenle arabasını durdurdu.
Gözlerimi açacak gücü kendimde bulamıyordum. Ardından arabanın kapısını açtığını duydum ve çok vakit geçmeden benim de kapımı açtı. Beni tek hamleyle arabadan aşağıya indirdi ve kapıyı sertçe kapatmasıyla irkildim.

Gözlerim hala kapalıydı...

Dakikalarca hiç bir şey demeden durduk, sessizliğe gömüldük. O kadar sessizdi ki gittiğini düşündüm ta ki arkamda heybetli dağın varlığını hissedene kadar. Boynuma vuran nefesi kırbaç gibi derimi yerinden kaldıracak gibiydi.

Gözlerimi yavaş yavaş açtım, görüş açım netleşinceye kadar bekledim.
Kafamı kaldırıp etrafıma bakındığımda gördüğüm manzara karşısında beynimden vurulmuşa döndüm.

Burası benim evimdi.
Beni evime getirmişti.
Evimi nereden biliyordu?
Beni burada mı öldürecekti?

"Özgürsün!"

Sesi kulaklarımda çınladı.
Sıcak hava da ayazı kalbimde hissettim, titremeye başladım. Bir şeyler söylemeye vakit bulamadan çoktan arabasına giriş yaptı ve süratle gözden kayboldu.

Melih Görgün, bana özgürsün dedi.
Ne demek istedi?
Ölüm meleği, hayatımı kurtardı.
Bana can verdi!

Ölüm Meleği ve Gül Güzeli Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin