Hayata sıkıca tutunmaya çalıştıkça ağır bir darbeyle ellerim parçalandı.
Zamanla uyuştum, aldığım darbeler acısını yitirse de izler kaldı. Var olan çizgiler bana bocaladığım yolu anımsattı. Yeniden tutunmaya ne inancım ne de gücüm vardı...Melih elimi sıkıca tuttu.
O içinde siyah barındıran gökkuşağıydı. Her şeyi rengarenk gösterirken, tüm renkleri karanlığa götürecek güce sahipti.
Kalbime vurgun yaptı, sorgusuz sualsiz yakalandım.
Yağmurdan kaçarken ona tutuldum, yorgun bedenim Melih'e tutsaktı.Elimi sımsıkı tutarken konuştu;
"Gidelim gül güzeli."Başımı hafif sallayarak onay verdim.
Parmaklarımı eline daha da sıkı kenetledim.
Yürüdükçe yürüdük fakat ben attığım adımın ve geçtiğimiz yolların farkında değildim.
Melih'i izlemek güzel olan her şeyden daha güzeldi, onun büyüleyiciliğini hiçbir manzaraya değişmezdim.Ona dalıp gitmişken, göz göze gelmemizle; heyecandan panik yaptım ve kafamı etrafıma çevirdim.
Geldiğimiz yer karşısında dilimi yutmuş gibiydim.
Geldiğimiz yer de denizin üstünde değildik, ya da bulutların üstünde...
Mükemmel bir akşam yemeği yoktu; ya da kan kırmızı bir şarap...
Güzel bir müzik eşliğinde sohbet ederken, aniden o anı bozan havai fişek de yoktu...Bu saydıklarım kusursuz belki de, sanırım çoğu kişinin de istediği şeyler.
Fakat benim için kusursuz olan bir şey varsa, o da; Melih'in beni lunaparka getirmiş olmasaydı.
İçimdeki ürkek bir kız çocuğu, yaşadığı acılarla bedenime hapis olmuştu.
Hep bana kızıyor, bağırıyor ve sadece ağlıyordu.
Sesini duyuyordum ama bana kendisini göstermiyordu.
İçimdeki ürkek bir kız çocuğu beni terk etti; ama hep içimdeydi.
Ayak izleri yüreğimin en derinindeydi.Sonra içimi ısıtan bir sıcaklık kapladı bedenimi.
İlk önce bir gülüş sesi çınladı kulağımda.
Etrafımda daireler çizerek döndüğümde onu gördüm; kaybolan çocukluğum bu lunaparkta beni bekliyordu.Bana ait olmadığını sandığım çocukluğumla Melih Görgün beni buluşturdu.
Yıllar sonra gelen bu buluşmayı sevgiyle selamladım, hasretle kucakladım.
Melih kalın ses tonuyla ve ağır kelimeleriyle şu cümleyi kurdu; "Bugün bizim günümüz, kaybolan çocukluğumuzun var olduğu gün."
Melih'e sıkıca sarıldım, yüzünü avucumun arasına aldım; sonra tekrar sarıldım. Elinden tuttum ve heybetli bedenini hareket ettirdim.
Bir kaç adım attıktan sonra yeniden sarıldım.
Bir süreliğine bu döngü içerisinde devam ettik.
"Bu tarz hareketleri sevmiyorsun biliyorum." dedim, sözüme şu cümleyle devam ettim;
"Ama ben sana sarılmayı çok seviyorum."Kafasını yana doğru çevirdi.
Gözleriyle gözlerim buluştuğunda o ışıltıyı görmüştüm...
Acaba güldü mü?"Gülüşünü gördüğüm an bu dünya benim için cennet olur." dedim ve Melih'i gıdıklamaya başladım.
Uyarıcı ses tonuyla; "Derin." dedi.
"Tamam saçmaladım. Affedersin." diye karşılık verdim.
"Ne yapmak istersin?" diye sordu.
"Çarpışan arabalara binelim mi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/192236960-288-k573971.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Meleği ve Gül Güzeli
General FictionKaranlık bir caddede havaya sıkılan iki el ateş sesi, kalbime saplanan tarifi olmayan acı ve dudaklarımdan yere dökülen küflenmiş kan tadı, kulaklarımda çınlayan ne olduğu belirsiz haykırış sesleri... Rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak...