Ali Rahmet

997 43 39
                                    



Marabalar görmediğine göre konağa dönmemişti. Tarlalara da gitmiş olabilirdi. Bahçe dediyse sadece bahçede durmazdı ya...
Ahh bir bulsa... Bir bulsa, bileğinde görmekten ölümüne korktuğu o kelepçeyle kendisine bağlayacaktı. Ayrılalı daha bir saat olmamıştı, nereye kaybolabilirdi? Yaman Hanım ise mevzubahis her yere.

Karşı tarlalara geçmek için köprüye yöneldiğinde çıktı karşısına. Açığa çıkmış kanalda dolanıyordu.

Yolunu gözlüyormuş; arabadan inmesini beklemeden geldi yanına. Kızsa da kıskansa da ayrılamıyordu. Yamanlığı da bir yere kadardı. Affetmişti: hiç zaman kalmayınca. Birazdan jandarma düşecekti peşine. İfadeyi alır almaz konağa gelirler sonra da buraya...Adnan'ı vurduğu geceyi hatırladı, gördüğü muameleyi. Hünkar'ın bir saniye bile o ithamlara maruz kalmasına dayanamazdı.

Düşüncelerini de arabada bırakıp indi. Derin bir nefes aldı, kalbi durulsun diye: sırf gördüğü için heyecanlanmanın sırası değildi, sakin olmalıydı.

Gülümseyen yüzüyle kendisine yaklaşırken, herkese her şeye okkalı bir küfür savurdu. Sarılıp "gidelim" deme zamanıydı, müsait bir anda anlatırdı. Hem belki bir süre uzak kalsalar, gerçekler kendiliğinden açığa çıkardı.

- Oo vay vay vay Ali Rahmet Bey, erken döndünüz!
Gelip boynuna sarılmazdı tabii. O gülümsemenin hayra alamet olmadığını anlamalıydı.
Ben bir iki hafta sonra gelirsiniz sanmıştım!

Gülmemek için tuttu kendini. Hiddetinin sebebi özlemmiş.
'Ahh be Yaman Hanım, ben de çok özledim seni. Bir bilsen, elimi kolumu bağlayan dertleri...'
Bilmese daha iyiydi!

- Ben senden hiç uzaklaşmadım ki döneyim!
İnsan kalbinden ayrı yaşayamaz Hünkar.
Yokluğunda sarıldığı tespihini bileğine atıp elini tuttu. Düşünmediği, özlemediği tek gün olmamıştı, bilmeliydi.
Sen benim kalbimsin!

Ah şu çekingen halleri: hemen etrafına bakıyordu. Kimden çekinirdi, marabalardan mı? Fersahlarca uzaktaydılar; bir nefes yakınken, tek yürekken o mesafeden nasıl anlarlardı iki kişi olduklarını.

- Ali Rahmet!

- Hünkar, ben bu yüreği susturamıyorum. Beni dinlemiyor. Ben... benim sana içimi dökmekten başka çarem yok.

- Ali Rahmet! Bir duyan olacak!

İsmini sesinden duymak güzeldi de sözlerini boğazına dizmese... Hem başkası duysa ne çıkardı, o duymuyordu, görmüyordu.

Marabalara bakıp bahçeye yöneldi. Eli elindeydi, ayrılmamak için daha sıkı tuttu. Hünkar'ın peşi sıra sürüklendi, yine. Bahçenin içine girip yoldan uzaklaşınca elini çekti. Meydan okur gibi yüzüne baktı.
- Buyur dök içini!

Aşkını tek taraflı sandığında bile ayrı kalamazken karşılığı olduğunu bile bile nasıl uzak durabilirdi? Hem sevildiğini bilirken sevdiğine hasret çektirecek, merakta bırakacak kadar vicdansız değildi. Nefes alma sebebiydi. Yokluğu ölüme eşti, itikadı olmasa canından bile vazgeçmişti.

- Askere neden yazıldım biliyor musun?

- Savaş var diye!
Doğru: ölüm yokluğundan evlaydı. Vazgeçti sandığında...

ZAMANIN TOZUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin