Ellerini karnından çekip
gözyaşlarını sildi, derin bir
nefes aldı. Kararını vermişti.
Bebek olmasa bir çaresi bulunabilirdi.
Pişman olacağını bile bile
eyerini gevşettiği ata bindi.
Konaktan iyice uzaklaştığına
emin olunca dört nala
sürmeye başladı. Rüzgar tenini
örseledikçe aklındakiler
tek tek siliniyordu...
Dönemece geldiğinde
dizginleri bıraktı...Demir'in aracının sesiyle geçmişinden sıyrıldı. Gözlerindeki yaşı silip saatine baktı. İki saattir bahçede oturmuş Demir'i bekliyordu. Kafasının içinde kırk kere Demir'le konuşmuş, geleceğe gidip geçmişe dönmüştü. Şimdi beklediği an gelmişti ancak hala ne diyeceğini bilemiyordu. Sorular belliydi: Mersin'de kime gittin? Sultan'ı nerden tanıyorsun? "Kaza"dan haberin var mı?... Alacağı cevaplardı korkutan... Duyduklarından sonra Demir'in yüzüne eskisi gibi bakabilecek miydi, daha doğrusu aynada kendi yüzüne bakabilecek miydi?
Konağın köşesinden döndüğünü görünce yanına yürüdü.
"Anne?"
Cevap vermedi. Karşısına geçip yüzüne baktı, uzun uzun.
"Anne iyi misin? Bu soğukta dışarda ne işin var? Üşümüş..." Sarılmak için kalkan kolu tuttu: "Yürü Demir!" Bahçe kapısına doğru yöneldi, kolundan tuttuğu oğlu da peşinden sürükleniyordu."Anne ne bu şimdi?" sesini yükseltmişti. Dönüp gözlerinin içine baktı; bakışları susmasına yetmişti. Bahçeden çıktıklarında kolunu bırakıp karşısına geçti.
- Mersin'e neden gittin? Sultan Kozcu kim? Anlat! Sesi titriyordu.
- Bunu sormak için mi tüm bu yaygara?
- DEMİR BANA CEVAP VER! NERDEN TANIYORSUN O KADINI?
- Tanımıyorum... yüzüne bakamıyordu bir iş vardı, onun için...
- Tanımıyorsun öyle mi? Demir, bana sakın yalan söyleme! Haberim yok mu sanıyorsun geçen ay para yolladın, şimdi de seyahatlerini yönetiyorsun. Ne bu samimiyet? Kim tanıştırdı sizi, baban mı? KONUŞSANA!
- Babam mı? Demir'in yüzündeki şaşkınlık ifadesi, yüreğinde ufacık bir umut uyandırdı. Anne, bak yemin ederim doğruyu söylüyorum. Sen ne biliyorsun o kadın hakkında bilmiyorum ama... Başını eğdi, derin bir nefes aldı. Benim bildiğim bazı işleri yürütüyormuş, Belediye Reisinin de işi düşmüş... benden rica etti... o yüzden.
- BİZE NE DEMİR!...
- Anne lütfen bağırma! Sakin ol...
- Bize ne Demir! Sesinin tonunu azaltmasına rağmen hala şiddetliydi.
Her rica edenin işini mi yapıyoruz! Belediye Reisinin işinden bize ne?- Sakin olur musun anne, sadece onun işi değil baraj projesiyle de ilgili.
'Oğlun, babasının çevirdiği dümeni dolabı devam ettiriyor Yaman Hanım!'
Doğruydu demek, yine Berdan'daki topraklar, Adnan'ın binbir türlü alavere ile çöktüğü topraklar... Ali Rahmet'in ahı kalmıştı: yıllardır değişen planlar, iptal olan barajlar...- Demir... cümlesini yuttu; sırası değildi şimdi değildi. Devam et.
- Ali Kaya Bey çağırdı. Bir işi varmış, ticari ama isminin geçmemesi gerekiyormuş. Sultan Kozcu yürütüyormuş işte. Anlaşılmaması için ödemeleri yapmamı istedi... Başını kaldırıp annesine baktı, yüzü kızarmıştı. Ne yapsaydım yani, çok yardımı dokundu... bu işler böyle biliyorsun. Baraj için planları değiştirdi, beş kuruş almadan, şimdi de...
- Şimdi de diyetini istiyor! Demir bırak artık o toprakları, satalım kurtulalım. Defalarca söyledim sana: lanetli orası, kimseye hayır getirmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...