Gözlerindeki yaşları silip ayağa kalktı. Düşünmenin faydası yoktu. Çukurova'da dostum diyebileceği kimsenin olmadığının farkındaydı. En ufak tökezlemesinde peş peşe darbelerin geleceğini hep bilmişti. Fakat bu derece düşmanlık beklememişti kimseden.Dışarının ışıkları salonu doldururken yine kolondaki fotoğrafla göz göze geldi. Buraya adım attığından beri kaçıncı 'yakalanışıydı'. Hiç oturmamış da olsa, bu evin sahibesi oydu. Ali Rahmet'in kalbine sahip olamasa da eşi olduğu gibi. Gerçekten kalbine sahip olmamış mıydı? Olmamıştı tabii. Kalbi biliyordu ancak duymaya da ihtiyacı vardı, sormaya cesareti olsaydı...
Diğer fotoğrafıyla göz göze geldi. Çocuklarını sarmalamıştı. Kamyon çarptığı sırada da evlatlarına böyle sarılmış olmalıydı. Yüreği daraldı. Ali Rahmet nasıl dayanıyordu. Demir'e bir şey olsa...
"Allah korusun!"
Evladına kıyamazdı insan. Ya sevdiğine... Gazetedeki sahte ölüm ilanını gördüğü an göğüs boşluğuna saplanan sancı sızladı yeniden. Düşman bilirken, unuttum sanırken bile ruhunun bir parçasının sonsuza kadar yok olduğunu hissetmişti. İnsan sevdiğinin yokluğuna bir şekilde katlanabiliyordu da ölümüne...Saat altıya geliyordu. Yeniden telefonu aldı eline. Konağın numarasını çevirdi. Uzun uzun çaldıktan sonra açan kişi yine Fadik'ti. Konuşmadan kapadı. Saniye hangi cehennemdeydi. Telefonu onun dışında açmayan bir annesi kalmıştı. Sabahki söyledikleri geldi aklına, gitmesinden ölesiye korkması.
Ağlamamak için dişlerini sıktı.Ya Demir, o ne haldedir kim bilir? Konağa dönmediğine göre... Tüm ciğerini söndürmek ister gibi bir of çekti. Sorguya almış olamazlardı. Hem sorgu bu kadar uzun da sürmezdi. Çalan telefonları açmadığına pişman oldu. Belki Ali Rahmet haber vermek için aramıştı. İçindeki sıkıntı geçmiyordu. Niye geldi ki buraya? Kendini kurtarırken arkasındaki enkazı kim toplayacaktı. Şirketin numarasını çevirirken kapının açıldığını duydu. Konakta tek başınaydı, dışarıdaki korumalar araziye kimseyi sokmayacaktı. Adım seslerini dinledi: Ali Rahmet'ti.
"Senin adına halel getirecek bir şey yok, olmaz! Sen bu çatı altındayken gelmem. Koskoca Hünkar Yaman, düşmanına sığındı dedirtmem."
Saatler süren tartışmadan sonra kırgınlıkla söylediği son sözleriydi. Çekip giderken durdurmadığına pişman olacağını biliyordu. Arada kaldığının farkındaydı, görebiliyordu. Peki o niye yardım eden elin sahibine değil vaziyetine katlanamadığını anlamıyordu.Basamakların başında belirince birden içi ısındı. Gülümsüyordu, yaşananları bilmese keyfi yerinde derdi; çıkarkenki kızgınlığı kırgınlığından eser kalmamıştı.
- Ben tam kırk yıldır bu anın hayalini kurdum. Eve geldiğimde senin karşılamanı; kapıyı senin açmanı...Ne kapıyı açmış ne de karşılamıştı; sadece buradaydı. Varlığının kimse için bir önemi yok sanırdı. Belki Demir çok küçükken; annesine muhtaçken birinin hayatında önemli olduğunu hissetmişti.
- Hoşgeldin Ali Rahmet!
- Hoşbuldum.
Gözlerine baktıkça yer ayaklarının altından kayıyor, her şey herkes siliniyor, bir tek o kalıyordu. Elindekini yere bıraktığında konuşması gerektiğini fark etti.
- O elindeki...
Dikkatli bakınca fark etti; kendi valiziydi. Nasıl?- Baktım senin bana kaçacağın yok; dedim ki Fekeli al valizini sen kaç gönlünün sultanına.
Saatlerce gülebilirdi bu söylediğine. Fakat belini tutan el, saç diplerine kadar ürpermesine sebep olunca, gülüşü kısa sürdü. Gözlerinde takılı kaldı öylece. Korktuğu başına geliyordu. Omzunun ağrıdığını anladığından beri 'kendince' sakınıp duruyordu. Temasının verdiği tahribatın, omzuna dokunmasından daha büyük olduğunu bilse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...