Yatağında tüm gece dönüp durdu. Son yirmi yıldır unutmaya çalıştığı ve başarılı olduğu ne varsa gözlerini kapamasıyla beynine hücum ediyordu.
Kırk senenin yükü, bu gece huzur vermeyecekti. Sonunda pes edip yataktan kalktı. Ne yaptığını bilmeden şifonyerin üst çekmecesine yöneldi. Evlendirme cüzdanını açıp arasındaki gazete kağıdını çıkardı.
Elinde Fekeli'nin ölüm ilanından kestiği fotoğraf, yüzünde saf bir gülümseme ile yakaladı kendini. Artık bu durumuna son vermesi gerekiyordu. Lambayı kapatıp yatağına geri döndü.
Kendisine ne olduğunu anlamıyordu. Ali Rahmet'i unuttuğunu sanmıştı. Kin bile duymuyordu artık. Ama o ölüm ilanı ile tüm dengesi sarsılmıştı. Bir haftadır, kimselere belli etmeden kalbinin katilinin yasını tutuyordu. Torunu Adnan'la oynarken gülümsediğinde bile kendini suçlu hissediyor, en ufak bir söz, bir koku Ali Rahmet'i aklına düşürüyordu.
Dün balkondaki çiçeklere su verirken de kırılan sardunyadan yayılan koku, Necmi abinin sardunyalarını, Kaledeki buluşmalarını hatırlatmıştı. Siyah Chevrolet de bu sırada yanaşmıştı konağın kapısına.
Sonra bugünkü ziyareti vardı ve söyledikleri...
Eski gelini Filiz'in karnı burnunda Adana ziyareti felaketlerin ilkiydi, Fekeli'nin gelişi ise sonuncusu ve en büyüğüydü. Demir'i, Fekeli'den uzak tutmanın bir yolunu bulması lazımdı. Yılmaz meselesi olmasaydı bir yolunu bulabilirdi de...
Bahçeden gelen kişneme sesi ile irkildi. Demir, kafasını dağıtmak için atla gezintiye çıktı herhalde diye düşünerek balkona çıktı. Çiftliğin kapısından Gece'nin girmesini beklerken at sırtındaki binicinin Demir olmadığını farketti. Binici, Ali Rahmet'ti. "Ne güzel, şimdi de hayaller başladı." diye kızdı kendine. Atın kapıya yaklaşması ile gördüklerinin hayal olmadığını anladı. Ali Rahmet, gözlerini dikmiş bakıyordu. Çok uzun zaman olmuştu Ali Rahmet'in kendisini izlediğini görmeyeli. Biraz daha bu şekilde bakarsa aklını, kalbini okuyacağından korkup odaya sığındı.
Kalbi kelebek gibi çırpınıyordu. Nasıl bir şeydi böyle; her aklına geldiğinde karşısına çıkıyordu, ölü haliyle bile. "Koca gün düşünürsen olacağı bu; illa denk gelir, dünkü çocuk gibi mana yüklemek de nereden çıktı."
Aklı, Ali Rahmet'teydi. Acaba bekliyor mu hala diye düşündü. Yavaşça kapıdan kafasını uzattı, gitmişti.
"Bu neydi şimdi? Hırsız gibi gelip konağı izlemek de neyin nesi. Ne yapmaya çalışıyorsun? Amacın ne Ali Rahmet?" Odanın içinde dönüp dururken kendi kendine cevabını bulmaya çalıştığı sorulardı bunlar. Gerçi kalbinin verdiği bir cevabı vardı. Bir yanı onca sene boşa geçmemiş, acılar boşa değilmiş diyerek seviniyor; öbür yanı ise seni umursamayan kocanı vuran adam için ne bu heyecan diye kendine kızıyordu. Üstelik konağa gelmesi unutmadığı anlamına da gelmezdi. Yeni Ali Rahmet'i tanımıyordu. Yirmi sene önce olsaydı duygularını gözlerinden anlayabilirdi. Ama hapishane onu o kadar değiştirmişti ki gözlerinde düşmanlık mı var aşk mı var anlayamıyordu. Şifonyerin üstündeki gözlerle karşılaştı yine. Gazete kağıdını buruşturup fırlattı. "Kendine gel artık! Düşündüğün gibi olsaydı Demir'in suç ortağı olmakla itham etmezdi seni. Hem onca sene sonra, onca yaşanandan sonra mümkün de değil bu."
"Belki de Yılmaz için geldi, tabii ya Yılmaz'a gözcülük yapmak ya da daha kötüsü kaçmalarına yardım etmek için..." bu düşünce ile yüzü bembeyaz oldu."Elbette, onlara yardım için bekliyordu kapıda. Ahh, Demir' e nasıl söyleyeceğim şimdi kaçtılar diye. Bir de Fekeli'nin yardım ettiğini öğrenirse asla tutamam onu. Allahım n'olur yardım et bana!"
Ürkek adımlarla odadan çıkıp koridoru geçti. Demir ile Züleyha'nın odasının kapısına geldiğinde "Allahım, sakın gerçek olmasın!" diye dua ediyordu.
Kapıyı açtığında gördüğü manzara yüreğini soğutmaya yetti. "Çok şükür! Demek o yüzden gelmemiş" Züleyha yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Kapıyı kapatırken Demir'in kırgın sesini duydu "Ne oldu Anne? Azarların bitmedi galiba!"
Oğlunun küs haline dayanamayan Hünkar'ın gözleri doldu, tüm endişelerinden sıyrılıp oğlunun yanına giderek onu kucakladı.
- Nasıl böyle düşünürsün oğlum, küs uyumaya gönlüm razı gelmedi. Sen benim her şeyimsin, sana bir şey olmasından korkuyorum anlasana. Ya senin yaptığın anlaşılırsa ya hapise girersen ya intikam almaya kalkalarsa. Sensiz ne yaparım ben, nasıl yaşarım.
- Merak etme anne ben tedbiri...
Daha cümlesini bitiremeden Züleyha seslere kalktı."Demir? Anne? Hayırdır bir şey mi oldu?"
"Yok bir şey kızım, sen uyumana bak. Oğlumu özledim sadece." Demir'in yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra "Allah rahatlık versin." diyerek odadan çıktı.
Demek Demir de balkondaydı, Allah'tan Fekeli'yi görmemişti. Yoksa olacakları düşünemiyordu. Zaten akşam, Fekeli'nin konağa geldiğini öğrenince küplere binmişti. Babasının katili ile konuştuğu için çok kızmıştı annesine. Hünkar da üste çıkmak için Yılmaz'ın arabasını Demir'in bozduğunu 'bildiğini' ağzından kaçırdı. Aslında Fekeli söylediğinde inanmamıştı ama bir şekilde Demir'i susturabilmek için karşı atak yapması gerektiğini biliyordu.
Demir, yaptığını inkar etmemişti ama annesinin kendisini dinlemeden 'O Adamın' ağzı ile suçlamasına sinirlenmişti, doğru bile olsa 'O Katile' değil oğluna inanmalıydı. Hünkar, durumu toparlamaya çalışırken daha da beter bir hale sokmuştu.
Neyse ki, bu vesileyle Demir'le arasını da düzeltmiş oldu.
Odasına girdiğinde bir süre kapıya dayanıp derin derin nefes aldı. Korkuyordu ama Ali Rahmet'ten değil, kendi duygularından, yine O'na inanacağından, yine kalbini kıracağından ve yine terkedeceğinden. Yirmi sene sonraki ilk konuşmalarında da inanmıştı zaten.
Yirmi sene önceki son inanışı büyük bir hayal kırıklığı olmuştu: Fekeli, Adnan'ı vurdu dediklerinde olanlara inanamamıştı. "Yalan söylüyorsunuz, yalan" diyordu girdiği şokun etkisiyle. Haberi verenler maktüle üzüntüsünden ölümü kabullenmediğini sanmıştı. Gerçekler ise farklıydı o maktülün değil katilin kimliğine inanamıyordu.
Kimse bilmese de Adnan konusunda hisleri netti; kocasını hiç bir zaman sevmemişti, nasıl bir insan olduğunu, yaptığı kötülükleri biliyordu. Zalimliklerinin karşılığı olacaktı elbet; su testisi su yolunda kırılmıştı. Ama Ali Rahmet kimsenin canını alamazdı; öldürdüğü anne ayının vicdan azabını yirmi beş senedir bir yük gibi taşıdığını biliyordu. Evet Ali Rahmet sinirliydi, fevriydi ama silahsız bir adamı asla vurmazdı. Aralarında ne yaşanırsa yaşansın kimseye bile isteye zarar vermezdi, hele de ucunun Hünkar'a dokunacağını bilse.
Kaç kere kavgalarına şahit olmuştu, Adnan'ın tüm artniyetine rağmen her seferinde dişlerini sıkıp parmağını Adnan'a sallayarak "Ailene dua et, seni Allah'a havale ediyorum." diyerek ortamı terketmişti. Tanıdığı bildiği sevdiği Ali Rahmet'ti o, inanamazdı.
Ama Jandarma Komutanı'nın "Hünkar Hanım, içiniz rahat olsun Fekeli gelip kendisi teslim oldu. Size zarar veremez." sözü üzerine inkarın nafile olduğunu anlayıp sustu. Demir Berlin'den dönene kadar da üç gün boyunca ne ağladı ne de konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...