Hünkar aklına düştüğünde bile Ali Rahmet'in kalbi küt küt atardı, yüzünü gördüğündeyse göğsünden fırlayıp havalanması işten bile değildi. Şöminenin karşısında oturmuş sabahki karşılaşmalarını düşünürken kalbini sakinleştirmek için derin derin nefesler alıyordu."Ahh be Yaman Hanım..." dedi "...neden böyle olduk seninle?"
Hünkar bir muammaydı Ali Rahmet için. Görür görmez vurulduğu, gözlerindeki ateşlerde yandığı Hünkar ile ona anlatılan Hünkar hiç bir zaman aynı olmadı. Aşk mı gözünü kör etmişti yoksa Hünkar'ın ondan sakladıkları mı vardı, hiç bilemedi. Gerçi Ali Rahmet de Hünkar'a ne istediğini sormamıştı, soramamıştı. Kaybetmekten o kadar korkuyordu ki sevilmediğini duymak ölüm fermanıydı, onsuz yaşayamayacağını biliyordu. Cesaretini topladığındaysa her şey için çok geçti; Hünkar, Adnan Yaman'ı seçmişti. Sonra, sonraysa kısacık bir rüya gördü sonu hüsranla biten.
Zamanla kabullendi durumunu. Hünkar'ı unutamayacağını bile bile evlendi Rana ile ama evliliği boyunca da Rana'ya her dokunduğunda Hünkar'ı aldattığı düşüncesi ile vicdan azabı çekti. Çektiği vicdan azabının doğru olmadığını, Rana'nın bunu hak etmediğini biliyordu bilmesine ama başka türlüsü de gelmiyordu elinden.
Rana, o kısacık yaşamında iki evlat vermişti Ali Rahmet'e, hayatının en güzel hediyelerini. Rana'nın hamile olduğunu öğrendiğinde hicranı bitecek, kalbi sadece evlat sevgisi ile dolacak sanmıştı. Ama Cihan doğduğunda anladı ki ne kadar büyük olursa olsun hiç bir sevgi birbirine ikame edilemezdi. Evlat sevgisi başka, yare duyulan sevda başkaydı. Ona da hicranla yaşamayı öğrenmekten başka yol kalmamıştı.
Bunları düşünürken Yılmaz geldi konağa.
- Baba, sen uyumadın mı hala?
- Yok evlat uyku tutmadı.
- Bir şey mi oldu baba? Hünkar cadısı bir şey mi dedi sana?
- Yok be evlat, nerden çıkardın? İyiyim ben, sen yat uyu. Ben de kalkıyorum zaten. Haydi, Allah rahatlık versin.
- İyi geceler baba.
Yılmaz durumdan işkillenmesin, daha fazla soru sormasın diye odasına çıktı. Kapıyı kapadığı an, duvarların üstüne üstüne geldiğini nefes alamadığını hissetti. Balkona çıkıp derin derin nefes aldı.
Bugün konuştuğu Hünkar kırk yıl önce her gün yolunu gözlediği, gece rüyasına daldığı, gündüz kavuşma hayali ile kalktığı o genç kız değildi. Adnan Yaman'ın 'Hünkar Yaman'ı da değildi. Ama bir yabancı gibi de değildi. Gözlerinde korku vardı, bir ölüyü görmenin korkusu mu düşmanı görmenin korkusu mu anlamamıştı.
"Bu son şansım." dedi kendi kendine "bu sefer tüm sorularımın cevabını almadan peşini bırakmayacağım Yaman Hanım"
Adnan Yaman'ı vurduğundan beridir ilk kez görebilmişti; mahkeme sürecinde duruşmalara katılmamıştı Hünkar. İdamla yargılanması bile Hünkar'ın kendisinden nefret ettiği düşüncesi kadar yakmamıştı canını.
Zaman, güzelliğine dokunmamıştı; hep güzeldi, hep aynı iklimdeydi. "Dünya gözüyle bir kere daha gördüm ya seni Yaman Hanım, bu da yeter bana. Ya hastaneden çıkamasaydın, ya seni gerçekten kaybetseydim. Nasıl yaşardım, nasıl affederdim Yılmaz'ı. Allahım sevdiklerimle sınanmak mı benim kaderim!"
Hünkar'ı kaybetme düşüncesi iyice yordu kalbini."At, umuttur. At, murattır." dedi kendi kendine. Konaktan çıkıp ahıra yöneldi. Atı Gölge'ye atlayıp, sessizce konağın arazisinden çıktı. Konaktan yeterince uzaklaştığını anlayınca dört nala sürmeye başladı.
Ata binmek işe de yaramıştı. Yüzüne çarpan rüzgar zamanın tozunu da atmıştı üstünden. Genç Ali Rahmet'ti yine. Bir an önünde, Küheylanın üstünde gülümseyen Hünkar'ı gördü. "Ahh be Fekeli, deli misin divane misin?" diye güldü kendine.
Atı yavaşlayınca hayvanın yorulduğunu anladı. Konağa geri dönmek için kestirme yol var mı diye bakınırken nerede olduğunu anladı. Kalbi dizginleri ele alıp Yamanların çiftliğine sürmüştü atını. Zavallı hayvanın niye bu kadar yorulduğunu anladı.
Büyük konak tarafındaki çiftlik kapısının önüne geldi. Atını ağaca bağlayıp beklemeye başladı. Yaman Hanımın odasının lambasının yandığını gördüğü an kalbi yine deli gibi çırpınmaya başladı. Pervanenin ateşe uçması gibi konağın kapısına yürümeye başladı. Atının kişnemesi ile irkildi. Yılan mı var diye düşünüp atına yöneldi. Bir yandan yelesinden okşayıp bir yandan "Senin de mi yarini aldılar, sende mi ayrı düştün. İsyanın buna mı canım kızım." diye konuşurken Yaman Hanımın lambasının sönmüş olduğunu gördü.
"Bu gecelik bu kadar heyecan yeter Gölge. Yolcu yolunda gerek." diyerek atına atladı. Son bir kez dönüp baktığında balkondan ona bakan Hünkar ile göz göze geldi. Gerçekten orada mıydı yoksa bu da mı hayaldi. Gözlerini kısıp bir daha baktı. Gözleri yalan söylemiyordu, Hünkar'dı.
O saniye hafif bir yel esti sanki Hünkar'ın kokusunu getirmiş gibi tüm havayı ciğerlerine çekti, gülümsedi. Hünkar ise arkasını dönüp gitti.
Ne olursa olsun mutluydu; sonunda yirmi yıllık hasreti sona ermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...