Hayatındaki hiç kimse onun gerçekte kim olduğu ya da olmadığı ile ilgilenmiyordu. Herkes ona bir rol biçmişti; annesi Azize Hanım ve babası Celal Bey için aile itibarını yükseltecek bir evlat, kocası Adnan için davetlerde boy göstereceği güzel ve alımlı eş, biricik oğlu Demir için ise başı her sıkıştığında ona yol gösteren bir rehberdi Hünkar.
O da hayatı boyunca insanların ona biçtiği rollere uygun kararlar aldı; Çukurova'nın bütün zengin ve köklü ailelerinin gelin olarak istediği hayırlı bir evlat olarak iyi bir evlilik yapıp aile itibarını kurtardı. Adnan Yaman'ın güzel, alımlı süs bebeği oldu. Demir'in of demesine bile fırsat vermeden ayağının altındaki çakıl taşlarını temizlemek için tüm ömrünü adadı: Ali Rahmet yeniden hayatına girip Hünkar'a bir kalbi olduğunu hatırlatana kadar yani son yirmi sene boyunca kendisi için, sadece kendisi için, tek bir adım dahi atmadı.
Tüm ömrü boyunca onu o olduğu için seven, hiç bir beklenti içine girmeyen, gerçekten onu dinleyen, dertlerini paylaşan, kusurları ve zaafları ile bir insan olduğunu hissettiren tek insandı Ali Rahmet. Onun hayatına değdiği zamanlarda Hünkar, kendini sonsuz bir huzur ve güven denizinde hissediyordu. Koçoğlu/Yaman olmanın ağırlığından kurtulup özgürleşiyordu. Biliyordu ki Ali Rahmet varsa altından kalkılmayacak bir sorun yoktur. Belki de Ali Rahmet bu yüzden en büyük yarası olmuştu.
Hünkar, kapının çalınması ile kendine geldi, geçmişin elleri yakasını bıraktı. Elindeki kitabı kapatıp yanına koydu. "Gelin" diye seslendi. Açılan kapıda elinde bir bardak süt ile Saniye belirdi.
- Hanımım süt ısıttım size. Bugün halsiz gibiydiniz iyi gelir dedim.
- Sağol hakikatli kızım benim. Demir geldi mi?
- Geldi Hanımım, yorgun gözüküyordu yemek istemedi odasına geçti hemen. Şey Hanımım bir isteğiniz yoksa, benim işim bitti ben gideyim mi?
- Tabi tabi bir isteğim yok kızım, gidebilirsin.
- Sağolun Hanımım, iyi geceler.
- İyi geceler, Saniye.
Bardağı dudağına götürdü ama içi kaldırmadı. Kendini bildi bileli stresliyken ağzına lokma koyamazdı. Hamileliğinin ilk aylarındaki iştahsızlığını da strese bağlamıştı, hamile olduğu aklına bile gelmemişti. Kendi kendine güldü.
"İlahi Hünkar nerden geldi aklına hamilelik!"
Elindeki sütü komodinin üstüne bırakıp yataktan kalktı. Tuvalet aynasının önündeki pufa oturup yüzüne inceledi: gördüğü, yılların yüzünde bıraktığı izlerdi. "Aynı Ali Rahmet'in dediği gibi kaderin imzası bu izler." dedi kendi kendine. Aslında ellibeş yaşında bir kadın için gayet genç ve güzeldi. Eğer tarafsız bir gözle bakabilseydi gözlerinin çevresindeki çizgilerin güzelliğini gölgelemediğini aksine yeşil gözlerine yaşanmışlığın çekiciliğini kattığını görebilirdi. Ama şimdi düşünebildiği tek şey geçen yıllardı.
Son yirmi yıldır hayır hayır gerçekten mesut olduğu o tek geceyi saymazsak tam olarak kırk yıldır kadın olmak bir erkeği sevmek, sevilmek, sevildiğini hissetmek yıldızlar kadar uzaktı. Şu an nefesi kesilse yeryüzündeki kimse onun bir kalbi olduğunu, önce Hünkar Yaman değil bir kadın olduğunu düşünmezdi bile.
Birden aynadaki üzgün aksini görünce "Amaan!" dedi kendi kendine "Geçmiş, hepsi geçmişte kaldı. O günler de o Hünkar da yok artık. Eskileri hatırlamanın bir yararı da yok!"Belleği, bir zincirin halkaları gibi unutmak istediği ne varsa peş peşe açığa çıkarıyordu hepsini. O gece düştü yine aklına. Onca acıya, ayrılığa, üzüntüye rağmen en mutlu olduğu andı, asla hatırlamak istemediği. Eğer sihirli bir jilet olsa beyninden kazıyacağı tek anı buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...