- Baba, ben... Saygısızlık yapmak gibi bir niyetim yoktu, affet beni. O gün Demir Yaman hastanede olay çıkarınca...ben... anlayamadım. Sen de Hünkar Hanım'ın odasından çıkınca. O anki şaşkınlığımla söyledim. Yoksa...Hekim Hanım'dan daha fazla öfke doluydu içi, arada Hünkar olmasaydı nefes almasına izin verir miydi o kalleş Demir'in? Fakat eli kolu bağlıydı.
- Şaşkınlık, acı hepsi insanoğlunun sınavıdır Hekim Hanım! Mesele senin şaşırman değil, acı çekmen değil. Mesele senin o şaşkınlığı nasıl atlattığın, acına nasıl katlandığın. İnsan, acısına dayanarak yakıp yıkamaz. Yamanların Demir'ini, oğluma kıydığını bile bile koruduğumu söyledin. Ben o gün dilimin ucuna gelen kelimeleri yuttum, ağzıma mühür vurdum. Ben seni ölen kızımın yerine koymuştum, Yılmaz'la beraber rabbim bana bir evlat daha verdi diyordum. Yüreğimde sana ayırdığım müstesna bir yer vardı, sen onu yaktın yıktın viran ettin. Sözlerinle beni vurdun. Keşke ölseydim de senden o ithamları duymasaydım.
Sözlerin ağırlığı bir yana sonuçları bile söylediklerini unutmasına engeldi.
Ben senin nazarında adaletsiz merhametsiz bir adam mıyım da suçlu birini kayıracağım? Bunu affedemem ben...- Baba... gerçekten çok üzgünüm, böyle olsun istemezdim.
- Hekim Hanım! Eliyle durmasını işaret etti. Kızgınlığım geçene kadar açma bana bu konuyu! Kırgınlığı bakiydi ne yazık.
- Tekrar özür dilerim baba, söz bir daha açmam ama rica ederim hastaneye gel!
Sanki mümkünmüş gibi...
Yılmaz seni soruyor sürekli.
Ona kıyanların cezasını kesmeden gidemezdi. Arkadaki depoda tutuyordu o şerefsizi. Jandarmaya vermediğini bilse, söylediklerini duysa...Çetin'in geldiği gören Müjgan müsaade isteyip yanından ayrıldı.
- Ne oldu Çetin konuştu mu?
- Yok Ağam ayılmadı daha. Bir de kızacaksın Ağam ama ya doğruyu söylüyorsa. Geberip kalacak elimizde, jandarmaya teslim edelim olmaz mı? Hem bizim meselemiz de değil; Yamanlar çöz...
- Ya havle...
Müjgan'la nöbetleşe çalışıyorlardı. Derin bir nefes aldı. Beş milyon üç yüz bininci kez anlatmaya başladı.
Yahu kaç defa anlatacağım; Yamanlar çözene kadar... bu kalleşler yine birine zarar verecek. Sadece onlara düşman olsalardı Yılmaz'a değil onlara zarar verirlerdi. Yamanlar çözsünmüş.
Sinirden volta atmaya başladı.
Mesele Yaman Ha... Yamanlara zarar vermek değil sadece, Yılmaz ölüyordu ha Yılmaz. Bir evladımı daha kaybediyordum ben. Şimdi bu soysuzu jandarmaya verince evladımın sağlığı yerine gelecek mi? Üstüne bir de...
Hünkar incinecekti, bir kez daha.
Ne o Çetin?
Çetin'in bakışlarındaki tuhaflık sezilmeyecek gibi değildi.
Yoksa sen de Hekim Hanım gibi o Yamanların Demir'i koruduğumu mu söyleyeceksin?- Haşa Ağam, ne haddime! Yalnız Müjgan ablam çok pişman. Acısına ver, saygısızlık için konuşmaz bilirsin.
- Bak oğlum, ben bu dünyadaki tüm acıları çektim. Ama bir gün bile acıma dayanarak kimseyi suçlamadım. Hekim Hanım beni evladımın "düşmanı"nı korumakla itham etti o gün! Yılmaz için dünyayı yakacağımı bilmez mi? Demir'in ismini vermediyse babamın bir bildiği vardır diyip susması icap ederdi. Yapmadı. Hekim Hanım beni tanıyamamış belli ki. Öfkeyle hareket etmeyeceğimi de bilmiyorsa...
O günü hatırladıkça sinirlerine hakim olamıyordu. Önce Müjgan sonra Bahar Hanım, bir de Hünkar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN TOZU
FanfictionAma sonra bir yaprakta gözlerini gördüm, güneşte gülüşünü, rüzgarda soluğunu, ben yaprağa aşık oldum sandım, güneşe taptım, rüzgarı içime çektim soluğum yaptım. Ben sana bir kere aşık olmadım, her gördüğümde yeniden yeniden aşık oldum...