Ali Rahmet

577 49 30
                                    



"Neredesin be Yaman Hanım, neredesin?"
Demir ve Yılmaz'ın husumeti gün günden büyürken yine bir vukuat çıkmasıydı korkusu. Hünkar da aynı vaziyette olmalıydı. Aladağdaki madeni aldıkları duyulduktan sonra akbabalar Yılmaz'ı doldurmaya başlamıştı; her gün farklı bir sebeple Yamanlara kin kusuyordu.

Saatine baktı: törenin başlamasına az kalmıştı. Arabaya bineceği sırada Demir ve Züleyha'yı gördü; Hünkar yoktu yanlarında.

Günlerdir yüzünü görmemiş, sesini duymamıştı. Defalarca telefonu eline almış, numarayı çevirirken vazgeçmişti. "Bunca zaman sonra ayağın hakikate erdi mi Yaman Hanım?" diye soramazdı. Nereden duydun diye sorsa attığı adımı izlediğini, başgarson Haluk'tan telefon görüşmesinin detaylarını öğrendiğini anlatması gerekecekti.

'Konağa mı gitsem?' diye düşünmeye başlayınca haline güldü.
Eskiye dönmüştü yine, Hünkar'ın gülcemalini görmek için sokağın gediklisi olduğu günlere. Kaleye gelemediği günlerde sevdiği mutlaka cama çıkar sağlığını duyururdu; bazı geceler, şansı varsa, yanına indiği bile olurdu...
Her gelmeyişinde, sokakta her bekleyişinde "Yeter ama yeter, sen nasıl bir adamsın? Madem seviyorsun çık karşısına erkek gibi söyle!" diye kendine kızar, gözlerine her baktığındaysa yine dili lâl olurdu.
Şimdi de farkı yoktu! Her karşılaşmada bir mâni, bir engel: soluğunun duyduğunu sesine duyuramamaktı çilesi.

"Demir Yaman..." ismi duymasıyla başını çevirdi "...yerinde durmuyor kaç gündür; yok çiftlik yok açılış, üç kuruş için çekilecek iş değil..." Ankara plakalı araçtan inen iki adam, koşar adım tören alanına gidiyordu.

'Artık korumalarla mı geziyorsun Yaman'ın Demir!' diye söylene söylene Yılmaz'ın yanına gitti. Çevresinde it çakal sürüsü toplanmış, düşmanlığı körüklüyorlardı.

"Sizi de tebrik ederim Ali Rahmet Bey! Demir Yaman, Aladağ'daki maden ocağını kaçırmanın acısını günlerce atlatamaz artık!"
"Ne günü Selim, aylar sürer, aylar. Altın yumurtlayan tavuk orası. Yıllardır gözü vardı..."
"Aman diyim Yılmaz dikkat et; pamuklara su basan da Demir Yaman'dı, yine bir kumpas peşindedir?"
"Madeni göçertmesin de..."
"Her şey beklenir ondan..."
"Ege Bey de hala yeni fabrikanın izinlerini sümen altı ediyormuş..."
"Her zaman ki Demir Yaman işte, tek büyük kendisi olacak!"
"O da Ticaret Odası Başkanlığı için saydığı paraları ilanları okuyacak danışmanlara saysaymış ya..."
"Baksanıza Bakan'ın yanından ayrılmıyor; maden izinlerini iptal ettirmeye çalışıyor kesin..."

Başını sallayıp geçti yanlarından.
"Dalkavuklar sürüsü, Yamanlarla düşmanlığı kullanıyorlardı yine." Eve geçince Yılmaz'ı sakinleştirmekle saatlerini harcayacaktı belli ki.

Törenin başlamak üzere olduğu anons edilince, oturma alanına göz attı. Hala gelmemişti. Demir ise gözünü dikmiş Yılmaz'ı izliyordu. Kalkıp arabasına yöneldi: kibrini, düşmanlığını görmediğinde Yılmaz'ı sakinleştirmesi daha kolay oluyordu.

Uzaktan yeşil mercedesi görünce yine bir heyecan sardı; Lütfiye Teyze'nin kapısında ilk göz göze geldiklerinde nasıl atmaya başladıysa kalbi, yine aynı ritmi bulmuştu. "Tam zamanında Yaman Hanım..."

Arabasından inerken dalgındı. Görüş alanına girmeden yaklaştı. Adımlarını uydurup bir çırpıda seslendi.

- Yaman Hanım!

ZAMANIN TOZUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin