Başkomiser Sarper'den:
Karaca'nın sakinleşmesi için kapı önünde geçirdiğimiz kısa zamanın ardından sonunda cesaretimizi toplayarak Şebnem Evin'in ailesiyle yaşadığı evin kapısını çalmıştık. Kapıyı açan Şebnem'in annesi olduğunu bildiğim gözleri yaşlı, kadın beni görünce şaşırmışlığını gizleyemedi.-A-ama siz?
Kadın anlamlandırmaya çalışan hali ve titreyen sesiyle tamamlanamayan bir soru sormuştu. Bense ona güven vermek için omuzlarımı dikip duşumu biraz daha düzelttim ve cevapladım kadını.
-Şebnem Evin'in annesiydiniz değil mi? Kızınızı bulmak için sizinle kısa bir sohbet etmemiz gerek.
Kadın geriden bağladığı renkli yazmasının ucuyla göz yaşlarını silerken umudu yüzüne yansıdı. Dudakları hüzünlü bir gülümseme ile buluşurken biraz geriye çekilerek kapının daha fazla aralanmasını sağladı ve bizi içeriye davet etti. Karaca ile ayakkabılarımızı girişte çıkardık ve önümüze uzatılan terlikleri giyindikten sonra içeriye ilerledik. Fazla uzun olmayan koridora yanık kokusu sinmişti. Mutfaktan geldiği belliydi, anlaşılan dibi tutmayı biraz aşmış bir yemekleri vardı bu gün menüde. Bu kadının dalgınlığının bariz kanıtıydı. Kızı günlerce eve dönmeyen bir kadının aklıda ortalarda pek görülmez zaten. Sol kapıdan davet edildiğimiz salona girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey yalnızlık oldu. Bu evde çok kalabalık bir yalnızlık hakimdi. Aynı zamanda her köşede Şebnem'in ailesiyle mutlu anılarını yansıtan fotoğrafları vardı.
Arkamızdan gelen kadın bir anda telaşlanarak, kaymış koltuk örtülerini düzeltmeye başladı.
-Kusura bakamayın, biraz dağınız..... ben-
-Lütfen çekinmeyin. Sizi anlayabiliyoruz. Evinizin dağınıklığı da yemek yemekte düşündüğünüz son şey bile değildir.
Kadının utanç dolu ve kendini açıklamaya çalışan cümlelerini Karaca bölmüştü. Yaşamadan bilinmezdi bazı duygular ve Karaca'da en yakınlarından biri için yaşamıştı bu dağınık duyguyu. Karşımızdaki kadının göz yaşları tekrar yanaklarından süzülmeye başlayınca Karaca ile çaresizlikle bakıştık. Tam o sırada duyduğumuz bir erkek sesiyle, bakışlarımız salonun giriş kapısına yöneldi.
-Kim gelmiş Selvi?
Evin babası olduğu belli olan ellilerinin sonundaki uzun boylu göbekli adam, küçük havlu ile ellerini kurulayarak girdi içeriye. Üzerinde mavi çizgili günlük bir tişört ve altında siyah bir eşofman vardı. Beyaz saçları dağınıktı. Anlamlandırmaya çalışarak yüzümüze bakıyordu. Gözleri adının Selvi olduğunu öğrendiğimiz eşinin yaşlı gözlerinde durdu. Selvi ise kocasını daha fazla merakta bırakmayarak yanıtladı.
-Komiser bey, Şebnem için gelmiş. Bizimle sohbet edecekmiş, kızımızı bulmak için.
Adam elindeki havluyu en yakın sandalyeye bırakarak saçını başını düzeltti.
-Öyle mi? Kusurumuza bakmayın komiserim, geleceğinizden haberimiz yoktu.
Ardından o da Selvi hanımın yüzünde gördüğüm aynı umutla elini uzattı.
-Ben Mehmet Evin. Şebnem'in babasıyım.
Bana uzatılan eli sıkarken, aynı zamanda polis kimliğimi çıkararak kendimi ve yanımda duran ama kim olduğu bilinmeyen Karaca'yı tanıttım.
-Bende Başkomiser Sarper Yüceer. Bu Hanımefendi de Şebnem için bana yardımcı olacak arkadaşım. Asıl siz kusura bakmayın, habersiz geldik ama vakit kaybetmek istemiyoruz. Hemen konuşmaya başlasak sorun olmaz umarım.
Mehmet Bey kısa bir baş selamıyla Karaca'yı da selamladıktan hemen sonra onayladı beni.
-Aslında biz ifade vermiştik ama tabi ki yardımız dokunacaksa buyurun size de anlatalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceset Çiçeği (Kitap Oldu!)
Dla nastolatkówCeset Çiçeği Ritim Sanat Yayınları ile kitap oldu! Kayıp ihbarı; 20'li yaşlarının başında bir genç kız. Sarışın, 1.69-1.70 boylarında. Varlıklı bir ailenin tek kızı. Kayıp mı yoksa kaçtı mı? &&&&& Bir kayıp olayına tanık olsanız ne yapardınız? El...