Zihindeki Düğüm

11 4 0
                                    

İnci Demirci'den:

'Aramakla bulunmaz ama bulanlarda hep arayanlardır.' Burçin'in, bu cümlenin altını defalarca karalamasının evrensel bir anlamı olmalı. Birbirini takip eden akrep ve yelkovan gibi bizde günün sonunda başladığımız yere dönüyorduk. Ellerimiz bomboş, zihinlerimiz bomboş.... Sadece edinilmiş bir tecrübe daha, her yeni gün. Tecrübeler.... Bizi biz yapan açık yaralar, değil mi? Kişiliğimizi oluşturmamızı sağlayan en temel etkenlerden biriside tecrübeler. Öğrenilmiş her şey.... Çaresizlik, umutsuzluk, mutsuzluk, bazen mutluluk..... çoğu zaman hayal kırıklığı. Ve daha bir çok şey. Evrenin insanlara bir şeyler öğretme tarzı pek de hoş değil. Acımasız bir öğretmen gibi.... Sürekli cetvelini ellerimize çarparak öğretiyor. Her seferinde biraz daha canımızı yakması normal mi? Sadece soruyorum.... İnsan nasıl alışır? Alışmak nedir ve nasıl olur? Mutluluğa ya da mutsuzluğa alışabilirim, sevgiye ya da sevgisizliğe alışabilirim, kalabalığa hatta yalnızlığa bile alışabilirim.... ama acıya alışamıyorum. Her seferinde bir kemiğim daha kırılmışçasına kıvranıyorum. Zaten alışmalı mıyım bilmiyorum.... Artık neyi biliyorum ki zaten?! Bildiklerimi de bilmiyorum....

Kayra'nın hızlı ve anlamsız telefon konuşmasının ardından ne düşüneceğimi bile şaşırmıştım. Benden bir araba bulmamı istiyordu, Burçin'in telefonundan bahsediyordu. Bir iz bulmuş olmalıydı.... Ama artık bir izin peşinde koşmanın ne manası vardı ki? Burçin bir ölüydü ve katilide yakalanmıştı.... Aslında Kayra'nın yanına gidip, onu girdiği bu zihin karmaşasından kurtarmalıydım. Anlaşılan Burçin'in ölümünü kabullenemiyordu. Evet bende kabullenmekte zorlanıyorum fakat Kayra bu hayatta çok fazla kayıp vermişti ve artık tahammülü kalmamıştı. Pekala gidip ona destek olmalıyım ve sakince konuşup Burçin'in ölümünü kabullenmeliyiz...

-Lara burada arabasını alabileceğim birisi var mı?

Öyleyse bu da neydi şimdi? Ağzımdan çıkan ve zihnimden geçen kesinlikle zıt kutuplardı ve birbirlerine de çekilmiyorlardı. Zihnim yapmam gerekeni söylüyordu ama nafile iç güdülerim ipleri çoktan ele almış, Kayra'nın bahsettiği izin merakıyla dört nala koşuyordu. Lara ise sorduğum soruya anlam yükleyemeyerek yüzüme bakıyordu.

-Lara?.... Araba lazım! Kayra araba istedi. Burçin'in telefon sinyalinden falan bahsetti.

Lara'nın yüzünde görülmeye değer bir umut ışığı yanmıştı. Neyden umut ediyorduk ki? Daha 3 gün oluyordu Burçin'i toprağa vereli.... Ölmüş birisi için fazla umutluyduk. Lara arabasını isteyecek birisini bulmak ümidiyle etrafına bakınırken Murat abinin barın yanındaki kapıdan çıktığını gördü ve hızla ona koştu. Bir süre karşılıklı konuşmalarının ardında Lara anahtarlarla geriye dönünce hemen toparlandım. Lara'da üzerindeki önlüğü çıkarıp eşyalarını aldığında ben çoktan şoför koltuğundaki yerimi almıştım.

&&&&&

- İyide bu gittiğimiz yol.... Açelya Karan'ın sinyalini aldığımız dağ evinin değil mi?

Şaşkınlık içerisinde, akşam karanlığı çökmeye başlamışken olabildiğince hızlı sürdüğüm arabanın dikiz aynasından Kayra ile göz teması kurarak sorduğum soruya, Kayra sadece başını sallayarak onayladı. Arka üçlünün ortasında heyecanla ileriye doğru oturmuş dikkatle de yolu izliyordu.

-Ay ben biraz gerildim. Oraya son gidişimiz.... O gündü.

Lara'nın ağlamaklı sesiyle 'o gün' diye bahsettiği gün Burçin'in öldüğünü öğrendiğimiz gündü. Gerçi ona 'katledilmek' denir ama.... Dilim varmıyor!

-Şu adam mı acaba?

Ne kadardır yol geliyordum bilmiyorum ama uzun olduğuna eminim. Kayra'nın yol kenarına oturmuş adamı göstermesiyle yavaşladım ve durdum.

Ceset Çiçeği (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin