1.BÖLÜM: İstasyon

162 10 11
                                    


Okumaya başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz...
İyi okumalar ❣️❣️

************

Sessiz sedasız, odamdaki ranzayı parçalayan anılarımı izliyordum. Tekrar buradaydım. Virüs ve sonrası...

Etrafımda kalan bir kaç dökük tahta parçasını ayağımla tekmeledim. Altından çıkan böcekleri umursamadan üzerlerine basarak karşımda ki soluk gri duvara ilerledim.

Duvarda ki yazılar zamanın izleriyle çakışıyordu sanki. Zihnimde ki anıları param parça yapan iç dünyamı bir kere daha yıktım.

Duvarın üzerine elimi uzatığımda tozlu alçı parmağımın ucunda kısa bir yol izledi. Hafif pürüzlü duvardaki siyah yazı gözlerim eşliğinde zihnime aktarıldı.

'EN GENÇ OLMAK, EN GEÇ ÖLMEK...
KİM DEDİ BU YALANI !'

Yan odadan yükselen ses ile bakışlarım açık kapının arkasındaki boş koridora kaydı.

"Minya burada iki koli fasulye konservesi buldum."

Vücudum sesin geldiği yöne, yani koridora doğru dönerken adımlarım yan odaya yöneldi.

"Tarihi geçmiş mi?" Dedim koridora girerken.

Bir kaç tıkırtının ardından ses bir kez daha duyuldu.

"1 yıl var, aramaya devam edeceğim." Dedi Zel.

Odaya girip yaptığı işe bir göz attım.

Uzun diyemeyeceğim ama kısa da sayılmayan kahve rengi saçlarını tepeden bağlamış ve gözüne gelen bir iki pelçemi de kulağının arkasına atmıştı. Mullet saçları ensesinde ki saçları bağlanmasına izin vermese de bağlaya bildiği parçalar şık bir görüntü seriyordu ortaya.

Yanına yaklaşıp bende eskimiş rafları karıştırdım. Boş koliler ve kırık camlardan başka bir şey yoktu. Ailemin depo olarak kullandığı bu tavan arası benzeri küçük tozlu oda şu an sanki bir yıkım sonrası kalan döküntüye benziyordu.

Zel elindeki bir iki tozlu kıraker paketini üzerindeki siyah kabanın koluyla silerek son kullanma tarihine bakmaya çalıştı.

Okuduktan sonra yüzünde oluşan memnun ifade ile elindeki iki paketi sırt çantasına attı.

"Yeterli sayıda yiyeceğimiz var şimdilik. Hadi gidelim çabuk. İstasyon da eğer park halinde araba varsa farklı bir şehre gidebiliriz. Sadece haritadan benzinlik yerleri işaretlesek iyi olur." Dedi Zel.

Kafamı sallayıp kendi kabanımın içinde açtığım gizli minik gözden haritayı çıkartıp, küçük odadan ayrılarak geniş koridora geçtim. Haritayı yere serip tahta zemine oturdum. Bağdaş kurarak yanıma çömelen Zel' e bir bakış attım. Gözlerim haritada gezerken Zel ince parmaklarını benzinlik olan bölgelerin üzerinde gezdirmeye başladı. Gösterdiği her bir noktayı elimdeki kırmızı kurşun kalemle işaretledim. Şehir ile aramızda 174 kilometre vardı. Bu da büyük ihtimalle bir çok kez konaklama yapmamız gerektiğini gösteriyordu.

Yaklaşık 12 tane benzinlik konumunu işaretledikten sonra işimiz bitmişti. İşaretlediğimiz hiç bir konumu bilmesem de Zel'e güveniyordum. Buralarda eskiden çok kez tatil yapmıştı çünkü. Yolu avucunun içi gibi bildiğine emindim.

Soğuk parkenin gıcırtısı eşliğinde ikimizde kalkarken haritayı hızlıca katlayıp yerine geri koydum. Belindeki silahı elime alıp içinde mermi olup olmadığından emin oldum. Emniyetini de açıp geri belime sıkıştırdım.

Zel'e bir bakış atıp gitmemiz gerektiğini söyledim. Kafa sallayıp o da silahını kontrol etti. İşimiz bitince yavaş adımlarla eski yuvamdan ayrıldık. Bahçe kapısını temkinli bir şekilde açarken yerdeki kırık kaldırım taşlarına takılmamaya dikkat ederek otobanda düz ilerledik. Zel arkamdan yavaş adımlarla beni takip ediyordu. Botunun çıkardığı o ritmik ses kulağımda bir müzik etkisi yaratıyordu.

Bom boş otobanda sadece ikimiz vardık. Ama her an bir yerden yamyam yaratık sürüsü çıkabilirdi.
Tetikte olmak zorundaydık. Zar zor bulduğumuz bu silahları hakkıyla kullanmalıydık. O şeyler dünya üzerindeki en ölümcül kara canlısıydı bana göre.

Ritmik adımlarımız gelen yüksek ses ile aniden duraksadı.

Büyük bir yıkım sesi. Bir binanın yıkılışı. Arkamı dönüp uzakta kalan minik ev silüetlerine baktım. Beyaz evler tek tek yıkılıyordu. Zaten tahta ve güçsüz, çürümeye yüz tutan evler birer birer toz bulutuna karışıyordu. Uzaktan gelen büyük bir şeydi buna sebep olan. Ve sebebini çok iyi biliyordum.

Zel'e döndüğümde aramızda geçen bir saniyelik bakışmanın ardından ileri atıldık. Ritmi hızlanan ayaklarımız rüzgarla saçlarımızın dans etmesini sağlıyordu. Tüm gücümüzle koşarken belimdeki silahı kıvrak bir hareketle elime aldım. Arkama bir bakış attığım da artık bir iki beyaz bina görünüyordu. Siyah bir kalabalık... Belki yüzlerce yamyam yaratık... Bize doğru yol alıyordu.

Hızlıca önüme dönüp Zel'e bir bakış attım. Sağ tarafımızda ki orman gözüme ilişince Zel'in kolundan sıkıca tutup ormanlık araziye koştum. Peşimden son hızla beni takip eden Zel tek kelime etmeden sadece sonuca odaklanmıştı. Yaşamak...
Hayatta kalabilmek...

Ormana girdiğimiz anda gerçek tehlikeyle baş başa kalmıştık. İçinde ne olduğunu bilmediğimiz vahşi, büyük ve karanlık bir orman...
Uzun süreli bir koşuşun ardından kalın gövdeli bir ağacın yanına çömeldim. Zel'i de yanıma çektim.
Sessiz ortam bedenimi titretirken burdan sağ sağlim kurtulabilmeyi umdum.

Zel büyük sırt çantasından katlanabilir küçük bir çadır çıkardı. Saat akşam sularıydı.

Sanırım burda konaklamamız gerekecekti. Bende kendi sırt çantamdan küçük bir battaniye çıkarıp çadırın içine kolayca serdim. Zel dinlenmek için girerken ben ne olur ne olmaz diye yerimden kıpırdamadım.

Gözlerim ormanda gezinirken ağaçlara göz attım. Türlerini çözmeye çalışıp zaman yiyordum.

Etraf türlü türlü zenginliklerle doluydu. Ama fazla karanlıktı. Güneş net bir şekilde gözüme gelmiyordu. Büyük yapraklar buna engel oluyordu.
Batan güneşi görmeyi umdum...
Bir daha ki günde o güzel kızıllığı görmeyi umdum kendi kendime.

***********

Merhabalar!
Yeni bir kitapla karşınızdayım...
Bu kitabı bir filmden etkilenerek yazıyorum. Umarim güzel olur.
Bölümler ne kadar sıklıkla gelir emin değilim ama haftada 2 bölüm atabilirim. Şimdiden desteğiniz için teşekkürler 💜💙

Sizleri seviyorum ❣️

Bay bay... ♥️♥️♥️

-İLK DALGA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin