Chapter 32;《The Finale / Part 1》

705 81 101
                                    

Kelimelerimin tükendiği yerdeyim..

Keyifli okumalar ❤️

1 ay sonra...

Hayat her zaman bize kapılarını sürprizlerle aralıyordu. Bu bazen iyi, bazen kötü bir sürpriz olabilirdi. Fakat her şeyin sonu genelde iyiye çıkardı. Hayat Tanrı'nın bazı kullarına bir masal gibiydi ve masallarda daima iyiler galip gelen taraf olurdu.

Yaşamın mucizesini ancak beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde anlıyorduk. O yüzden hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamak gerekiyordu. Çünkü ne zaman karşımıza iyi bir mucizenin çıkacağını bilemezdik. Eğer ben en başından umudumu kesseydim ömrüm boyunca hiçbir şekilde bu konumda olamazdım. Bir şeyi başaracaksak ilk önce o şeyi istememiz, sonra da başaracağımıza inanmamız gerekiyordu. Söylenilenler doğruydu. İnanmak, başarmanın yarısıydı gerçekten de.

Biz de mutluluğu istiyorsak ilk önce bunun için çabalamalıydık. Çıktığımız bu yol keskin dikenlerle kaplı olabilirdi, hatta bu dikenler canımızı yakabilirdi. Ama biz daima bu yolun sonunu düşünmeliydik. Mutluluk çünkü hayat tarzında değil, bizim hayata bakış tarzımızdaydı.

Birden okuduğum bir kitaptaki satırlar geldi aklıma;

Gecenin karanlığında güneşi pencerene çizebil, işte gerçek mutluluk budur bir nevi.. Ve her zaman inan, en karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrardan doğar.

Hayata hiç bu kadar umut dolu baktığımı hatırlamıyordum ama bir şeylere umut yüklemenin bana vermiş olduğu artıların da farkındaydım. Hayat güzeldi, ama yaşamayı bilene.

Ve hayatı güzel yaşamak için elimizi çabuk tutmamız gerekiyordu. Az önce de dediğim gibi, hayat kısaydı.

Elimdeki gelin çiçeği ile uğraşırken aynada son bir kez kendimi inceledim. Bence güzel görünüyordum. Umarım Jimin de beğenirdi.

Karnım daha fazla büyümeden önce hemen evlenme kararı almıştık. Çünkü eğer büyürse hiçbir gelinliğe sığma ihtimalimin olmayacağı, karşı konulamaz bir gerçekti.

"Unnie, büyüleyici görünüyorsun." hemen yanımda bana hayran dolu bakışlarla bakan Hyerim'e gülümsedim. "Teşekkür ederim canım. Sen de çok güzel görünüyorsun. Eminim Jungkook çok beğenecektir." diyerek göz kırptım. O ise utanarak bakışlarını kaçırmıştı.

Bir ay öncesinde tahmin ettiğim gibi, Hyerim ve Jungkook çok tatlı bir çift olmuşlardı. İkisinin de birbirlerini çok sevdikleri gözlerinden bile anlaşılabiliyordu. Kardeşim için her zaman en iyisini istemiştim ve sanırım dileklerim gerçek olmuştu.

Makyajımdaki son dokunuşları hallederken gelin odasının kapısı açıldı ve içeri Jungkook girdi. "Noona, hadi geç kalıyoru-" bende olan bakışları yanımdaki Hyerim'e kayınca konuşmayı kesti. Sanırım söyleyeceklerini unutmuştu.

Sanki hiçbir şey olmamış gibi yaparak Hyerim'in yanına gitti ve belinden tutarak dudaklarına bir öpücük bahşetti. "Güzellik konusunda noonam ile yarışırsın sanırım." ikisi de o anın büyüsüne kapılmışken boğazımı temizleyerek dikkatlerini üzerime çektim. "Ben hazırım."

Hyerim hemen geri çekilerek toparlandı ve bana döndü. "Ben misafirlerin yanına gideyim, hem kızlara da bakarım. Jungkook, sen de Eun Gel unnieyi alıp gelirsin artık." diyerek odadan çıktı.

Düğüne çok misafir davet etmemiştik zaten. Birkaç arkadaşımız ve Hyerim'in ailesi dışında kimse yoktu. Aslında böyle olması daha iyiydi. Fazla gösterişli bir tören istemiyordum. Tabii, işin içinde Jimin varken bir tören ne kadar sade olabilir, orası tartışılırdı.

𝑩𝑳𝑶𝑶𝑴𝑰𝑵𝑮 𝑯𝑶𝑷𝑬𝑺 ❦ 𝑷𝒂𝒓𝒌 𝑱𝒊𝒎𝒊𝒏 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin