Ölmek istiyordum tam şu an. Gözlerim anne ve babama kayıp gidiyordu. Umarım kalp krizi geçirmezlerdi.
Sinir bozucu bir sessizlik hâkimdi. Her yerim âni depoladığım adrenalin sebebi ile tir tir titriyordu. Bayılmak istiyordum. Benden birkaç adım uzakta olan mingi gözlerini şok içinde açmış ve galiba benden önce bayılacaktı. Annemin gözlerinin ise feri gitmişti o daha önce bayılacaktı. Hele gözleri boynuma değdiğinde yutkunmadan edemedim. Babam ise sakin bir şaşkınlığı vardı. Evde bir erkek ben bornuzluyum. Dakikalar önce o adamla öpüşürken, ki hâlâ onun etkisindeydim dudaklarımın şiştiğine eminim. Bir açıklama bekler gibi hâli vardı.
Kapalı ağzımı açmaya çalıştım ama sesimi kaybetmiştim sanki. Boğazımı temizledim.
"Anne baba hoşgeldiniz."
Sesim çok cılız çıkmıştı. Aslında anormal bir durum yoktu. Yani wooyoung 'la bu hallerde beni çok yaklamışlardı. Fakat şu an hem tanımadıkları hemde aşık olduğum adam vardı.
"Hoş bulmadık pek ama."
Dedi annem. Babamla bakıştılar. Babam boğazını temizledi. Önce bana sonra da birkaç adım uzaktaki mingi ye baktı. Gözlerinde biran şimşek çaktı o ışığı gördüğüme yemin edebilirim. Anladığını anlamıştım. Gözleri sıcakkanlılık ile bana baktı.
"Pekâlâ biz annenle eşyaları yerleştireceğiz. Sizde Mutfaktaki cam kırıklarını temizlersiniz. Ve sen yunho üstünü giyip umarım şu bulunduğunuz hâli açıklayacak sözlerin vadır. Kesinlikle geçerli bir açıklama bekliyoruz."
En azından zaman kazanacaktık. Yutkunarak başımı salladım. Annem ve babam kapının önünde ayrıldılar. Yanımdaki bedenin dakikalardır tuttuğu nefesi verdiğini gördüm. Chin sun bize bakarken annem ona seslendi ve yalnız kaldık. Mingi nin beti benzi atmıştı. Önce gözlerimi kapadım ve sakinleşmeye çalıştım. Titreyen ellerimle bir bardak alıp su içtim. Daha iyi hissediyordum. Karşımdaki adam hâlâ put gibi duruyordu. Boğazımı temizledim şu an ne kadar çabuk konuşup çözüm bulursak o kadar iyiydi.
"Mingi, sen iyi misin? Geç otur."
Bayılacak gibi olan yüz ifadesi düzelmeye başladım. Sandalyeye oturdu. Ona suyu uzattım. Suyu içti gözlerini sıkıca kapadı. Aramızdaki birkaç dakikalık sessizliği fırsat bilip yerdeki cam kırıklarını topladım. Islak bir bezle de sildim. Hâlâ aynı şekilde duran mingi nin kolunu tuttum.
"Mingi odama gidelim mi? Hem ben üstümü giyeceğim hemde konuşmalıyız."
Başını salladı ve ben önden o arkadan odama kadar yürüdük. Koridorda kimsenin olmaması içimi ferahlattı. Arkadan kapıyı kapattı. Ben hemen dolabıma gidip kıyafetlerimi çıkardım. O ise yatağa oturmuş hâlâ kendine gelmeye çalışıyordu. Onu beklemeden banyoya gidip hemen üstümü değiştirdim. Boğazlı bir kazak seçmiştim özellikle. Saçlarımı düzelttikten sonra banyodan çıktım. Şimdi daha iyi görünen mingi ye baktım. Yatakta yanına oturdum. İkimizde ayaklarımızı sarkıtmış yan yana duruyorduk. Derin bir nefes aldığını işittim.
"Şimdi ne yapacağız? Anne ve babana ne diyeceksin?"
Zayıf çıkan sesi beni biraz durgunlaştırsada ben ne yapacağımdan emindim.
"Gerçekleri söyleyeceğim."
"Yani ilişkimizden bahsedecek misin?"
"Anne ve babama yalan söylemem. Eğer sen bahsetememi istemezsen onlara zamanı geldiğinde açıklayacağımı söylerim. Annem soru yağmuruna tutar ama babam zamanı geldiğinde söyleyeceğimi bilir."
Derin bir nefes aldı. Sıkıntılı hâli beni daha da üzmüştü. Ben onu sevdiğim ilk günden beri her şeyi göze alarak sevmiştim. Ama suskunluğu beni kalbimi sıkıştırıyordu. Ve bu içimi kemiren etimi parçalayan böceklerin istilasına uğramışım gibi hissettiriyordu. Boğazını temizledi ve gözlerini açtı yüzüme baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|
General FictionVe o çok sevdiğim ses tonu ile fısıldamıştı. "Bana sen lazımsın, bir bardakta karahindiba şarabı..." Fısıldarken gözlerimi kapatmıştım. Ve yutkunmama engel olamadım. Ve kulağımdan uzaklaşıp nefeslerini dudaklarıma vermişti. Ben hâlâ gözlerimi açma...