20. BÖLÜM

215 22 24
                                    

Keşfettiğim güzel bir şarkı. Musmutlu okumalar. 💗🕊🍓

Bahar ayı gelmişti. Ve şu an karahindiba bahçesi göz kamaştırıcıydı. Düşünün size baharın güneşinin tatlı yakıcılığı altında kar tanelerini hissettiren bir an. Ve tabiki sarı köçemler de buna eşlik ediyordu. Kelebekler uçuyor, adını bilmediğim çiçeklerin kokusunu duyuyordum.

Birkaç dakika sonra bu manzaranın tüm ışıltısını söndüren yeni hir manzara yaratan biri gelmişti. Saçları yüzü bedenî başlı başına bir evrendi samanyoluydu. Elinde bir sepet vardı. Gülüşü değerliydi benim altınım zenginliğim her şeyimdi.

Ruhunun hüzünlü hâli vardı. Fakat melankolinin adamı değildi. Güçlüydü. Birkaç gündür sohbetlerinde çok çalıştığını şirkette stajlık yaptığını söylüyordu. Son senemizdi ikimizinde.

(Zaman akışını anlamayan varsa en son yeni yıla girdiler ve şu an mart ayındalar önceden ne yazdım bilmiyorum ama yunhonun da minginin da son senesi üniverste için)

Azmi karşısında verdiği emek konusunda onu çok takdir ediyordum. Duygularını açmazdı değişmeyen bir şeydi. Fakat kendi içinde birçok şeyi kabullendiğini, affettiğini, hayata olan kinin azaldığını, kaderden ve kazadan çok kendine güvendiğini biliyordum. Söylemsine gerek yoktu. Ruhunun duygularının mimiklerinin karşımda duru saf olmasından büyük bir haz duyuyordum.

Piknik sepetini açtı sadece onu izliyordum. Aslında herkes aynıydı. Fakat sevdiğiniz aşık olduğunuz insanı diğer insanlardan ayıran şey onu sevmeniz için sebebe gerek olmaması. Sözler söylemesine onun sizi sevmesine bile gerek yoktu. Kendinden olurdu her şey kendiliğinden. Onu karşınıza çıkaran tesadüfler silsilesine tutunurdunuz. Onu sevince kendiniz olurdunuz. Onu bulunca kendinizi bulurdunuz. En çokta tamamlanmış hissederdiniz. Yabancılık yoktu. Ki hayatta en nefret ettiğim sözdü değişmişsin eskisi gibi hissettirmiyorsun. Bunlar tabiki ayrılırken veyahut sinirli anlarda söylenen sözlerdi. Zaten yabancı hissettiğiniz birine ait, aşık ve kendiniz olamazdınız. Sonra depresyona tutunurdunuz. Sanırım bu isimler anlamandırmak için vardı. Ama bizim buna ihtiyacımız yoktu. Çünkü ben Minginin her an değişeceğini bu günle aynı olmayacağını biliyordum. Ama onunla hep yeni hissedeceğimi yenileşeceğimizi birbirimizin karanlıklarını kabul edeceğimizi biliyordum. Aşk bağımlılık değildi bağdı. Aranızdaki hislerinizdeki bağlılıktı.

Bir toplantıdan çıktığı belliydi. Gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. Kolunda saati ve pantolunu bu üç parça bile onu şaheser yapmıştı.

Her zamanki saatimizde buluşuyor biri müsait olmayınca mesaj atıyorduk. Ki bu çok nadir olurdu. Günün yoğunlu ve yorgunluğu bile bu bahçede hemencecik unutuluyordu.

Piknik örtüsünü serdi. Sonra meyveler bir şarap şişesi iki bardak çıkardı. Yüzüme baktı. Kirpiklerinin ardındaki gözlerine uzunca bakmak değiyordu bana canıma kanıma değiyordu onu görüyordum. Ve bana değiyordu sözsüz güçsüz bir o kadar sağlamca değiyordu gözleri ruhuma. Narin usulca kelebekler gibi.

Yaklaştı bana gözleri yaklaşmaktan öte bizleşince. Bizdi gözleri ben ve o.

Gözleri gitmişti. Kapakları vardı onların. Kapanmıştı. Biraz üzülmüştüm bana değen gözleri gidince. Fakat sonra nefesleri değdi bana bu sefer tenimede değdi. Volkanlar mı gelmişti yanıma? Bu ne coşku bu ne ateş hızlanan ve patlamaya hazır kalbim?

Dudakları çölümün deniziydi. Birleştirdi çölle denizi. Ne hasret kalmıştım bu sonsuz denize. Hareket edişindeki duyguları duygularıma karışmıştı. Elimi yüzüne çıkardım. Kapatıcı ile kapattığı benini ortaya çıkarmak için sildim. Bu sırada alt dudağımı almıştı dudaklarının arasına. Bende üst dudağını emiyordum. İç çekişi o denliydiki yüreğim sancımıştı. Dudaklarının üstünde dilimi gezdirmiştim. Benim öpüşümün rengi daha çok yakışırdı dudaklarına. O da dudaklarıma öpücük kondurup geri çekilmişti.

𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin